Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Atatürk'ü Özleyiş - I : 08


ATATÜRK'Ü ÖZLEYİŞ - I

RUŞEN EŞREF ÜNAYDIN


Sarayın odaları yerine göre türlü kültür komisyonlarının, müfettişler toplanmalarının, konferansların birer konağı olurdu.
.
Öyle ki geleni gideni hiç eksik olmayan saraydan bir akşam Boğaziçi'ne gezmeye çıkmak için Sakarya motorunu istetmişti. Yüksekte kalan rıhtımdan motora rahatsız olmadan binsin diye çoğumuz el uzatmıştık. İçeri girer girmez küçük güverteden sarayın nakışlar gibi işlenmiş süt beyaz haşmetli cephesine baktı, sonra bana döndü; kinâyeli bir gülümseme ile:
- “Şurasını bana benzettik a…. Zaten, başka işe yaramaz” dedi idi.
Dış debdebeye aldırmaz gerçek devrimcinin keskin hükmü!..

Tantanalı boşluklar ne kadar yaldızlı olsalar gözünü doyurmuyordu; güneşli açıklıklar gönlüne hoş gelirdi. Oturacağı ev hesapsız büyüklükte olsun değil, ölçülü çapta olsun isterdi.
Yavaş yavaş o saraydan başka yerlere göç etti. Yalova'da bir köşk kurdurması, Florya'da demir direkler üstüne deniz hamamı gibi tek katlı köşk diktirmesi, hiç şüphesiz ki İstanbul'un bakımsız kalmış sıcak ve soğuk su kaynaklarının o iki şirin bucağını bayındırlaştırmak, halkın tabiat nimetleri ve su kültürü ile ilgisini çoğaltmak içindi; fakat biraz da, saltanatlı sarayların bir türlü ısınamadığı ağırlığından uzaklaşmak manasına değil mi idi?
.
O'nun ülküsünün sarayı: Türkiye Büyük Millet Meclisi idi. Ve o meclisin kürsüsünün üstünde altınlı çelikten dökme kılıçlar gibi keskin “talik”le yazılmış: “Hâkimiyet milletindir” sözü idi. O, bu “arsa-i alem”de o düşünce ülkesini fethedip milletinin egemenliğini cihana ispat için at oynattı, kılıç oynattı, kalem oynattı, cihanı yerinden oynattı. O'nun bu düşünce sarayından başını çevirip hayran kalacağı başka saray mı olabilirdi!..
.
Vaktiyle devlet erkânının çepeçevre saf olup altın tahtın sırma saçağını öptüğü bayramlaşma salonunda O milletinin kadın erkek aydınlarından, yazarlarında, sözenlelerinden, sazozanı köylülerinden bir kalabalık topladı. Ancak onların, kendi dillerini düşünerek belirttikleri güzel düşüncelerle bayram edindi. O muhteşem salonun gerçek anlamını, ancak yurdun dört bucağından kopup gelmiş millet düşüncelerinin onda mekân tutmasında bulduğunu gösterdi. O salonun ihtişamını Balkan Konferanslarına, dil kurultaylarına, milletlerarası tarih ve antropoloji kongrelerine ve bilginlerine, tarih sergilerine, yani kültür saltanatına açtı. Kendi oraya artık ancak ayda yılda bir uğrar olmuştu. Ta hastalığının arttığı zamanlara kadar da güney sınırlarına yakın yerlere geçit töreni yaptırmaya gitti. Denizlerde dolaştı. Yollarda dinlendi; dincelmeye savaştı. Ancak en son demlerinde o saraydaki yatağına girdi…
.
“Yavuz”da ufkun öbür ucuna doğru çekildiğini göz yaşları ile gördüğümüz önder, dünyaya bu sarayda göz yumunca o salonun kubbesi, yedi gün yedi gece kadını erkeği, genci ihtiyarı, askeri sivili ve koşuşup O'nun zaferden zafere götürdüğü bayrağa sarılı vücudunu hıçkıra hıçkıra tavaf ederek vedalaşmaya gelen bütün İstanbul'un yürekler yakıcı feryadını aksettirir bir matem kehkeşânı (samanyolu) oldu.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   ...    40   »