Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Atatürk'ü Özleyiş - I : 09
“Yoluna kanlar döküldü” sözünün hayal tabiri değil, gerçek deyimi olduğu o sarayda, o günler, eski başyaverinin kendi yüreğine ateş etmesiyle; vedalaşmak için akın akın gelip etrafında pervane olan mektepliler arasından gül gibi bir kızın ve bir kaç arkadaşının onun kapısı eşiğinde can vermesi ile görüldü. Bunlar bu sarayda hayata gözlerini kapayan halk çocuğunun ayrılık acısına milletinin ne yürekten yandığını, gelecek zamanlara duyuracak belgelerdir.
O'nu bir daha karşılayamayacak İstanbul, bedeninden can çekilmiş gibi idi. Sarayın kapısı kapanmıştı; bayrağı inmişti. Caddelerin ışıkları gözlere karanlık görünüyordu. Koskoca şehir boşalmış gibi durgun, bayılmış gibi suskundu…
Ardı sıra İstanbul'un hali işte bu idi.
.
Anadolu gecesi boyunca ellerinde çıralar, meşaleler, koca Türk milleti, ninesiyle dedesiyle; geliniyle güveyisiyle, çoluğuyla çocuğuyla yollara dökülmüştü: O'nun savaşa giderken, zaferden dönerken her durağında gündüz demeyip, gece demeyip eğleştiği, milleti ile baş başa, yüz yüze konuştuğu yollarda onun son geçişini gözlüyordu… O'nun bir daha bir tatlı bakışını ah ederek, vah ederek özlüyordu… Dehşet bu ki bunca gözyaşı bir gülümseyişi diriltemiyordu… O yaşarken her yan güneş vurmuş gibi nasıl ışıldıyordu ise o göz yumunca, gönüller gece gibi kararmıştı.
“Felekler yandı ahımdan, muradım şem'i yanmaz mı?”
haykırışı, Anadolu'nun işte asıl o gecesinin tasviri idi!
…
Ankara'da ilk konduğu yer, hiç o yatsın diye kurulmuş bir eğreti musalla gibi durmuyordu: Sanırdınız ki on dokuz yıl önce, kendi eli, kendi sözü ve ülküsü ile açtığı millet egemenliğinin pınarı başına konmuş bir açık ordugâhta başbuğun otağıdır o… Ve içinde yatan, tabutu değildir: Al beyaz bir ehram gibi obanın içinde, kanatları iki yana açılıp dehrin (dünyanın) kucağına düşmüş “Hüma” gibi ruhu dinleniyor!
Önünde yere saplanmış mızraklar gibi duran direklerin ucunda sıra sıra dizili meşalelerin kızıl alevleri, bir serdar çadırının önündeki rüzgârlarda savrulan tuğlara benziyor. Başucunda, genç ellerinden tutup zaferlere götürerek yüksek rütbelere ulaştırdığı general arkadaşları kılıç kuşanmış, nöbet tutuyor!
O geceler, bu otağın üstüne gökten yağmurların rahmeti ve önüne yeryüzündeki fanilerin gözyaşları dökülürdü… Önündeki yoldan gece gündüz bir nehir akışı gibi geçen halkın, saygıdan, ayak sesleri duyulmuyordu; fakat yastan hıçkırıklarının sesleri duyuldu!
Ankara'nın, saray kubbesi altında haşmetli salonu yoktu; gök kubbenin altında ergin ruhu vardı. İşte o günler ve o geceler onun başucunda o ruh ağlıyordu!
.
Ne idi o otağdan kalkışı! Etrafında milleti; iki yanında ordusu; ardında, başkanından halkına kadar saf saf olmuş devleti; o güne dek hiçbir cenazede yüzü görülmemiş kadın; kız kardeşi; öyle bir ufuktan bir ufuğa varır uğurlayış alayı halinde, sonsuzluğa doğru sefere çıkışı! Toprağa düşecek gibi değildi; göklere ağıyor gibi idi!
.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 ... 40 »