Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Atatürk'ü Özleyiş - I : 13


ATATÜRK'Ü ÖZLEYİŞ - I

RUŞEN EŞREF ÜNAYDIN


- Güzel duygularınıza teşekkür ederim… Benim söylediğimi yapmalı. Öyle yarısının neşrini istemem.. Orada yazmış olduğum şeyler, benim bu husustaki mütalaalarımın ifadesidir. Siz o ifadelerimin muhatabısınız. Ben müsaade ettikten sonra, siz onları bastırırsınız!..“ dedi.
Başını, hâlâ tahlil edemediğim bir mânâ ile hafif hafif bir kaç defa salladı ve uzaklara bakar gibi dalgınlaştı: “Bir gün elbette bastırırsınız” dedi. Başka konuya geçilmişti…
.
Bu resme bugüne kadar, gelen giden bakmaktadır. Ve nicesi, O'nun o mucizeli sözlerini, -bir kutsal pınardan, kendi ruhunun kabına âb-ı hayat doldurur gibi,- kâğıdına, defterine alıp gitmektedir.
Resmi, bundan iki yıl önce, “Türk Tarih Araştırma Kurumu” da Dolmabahçe Sarayı'ndaki sergisinde gösterilmek üzere benden istemişti. Bir müddet orada teşhir ettiler…
Şimdi, yabancı bir ilde, işte bu resimle karşı karşıyayım… Ve Büyük Adamın o akşam bana söylemiş olduklarını andıkça pişmanlığa, utanmaya varan bir kırıklık duyuyorum!.. O akşam genç ve dinç Önderin hayat çağlar gönlünden gelişi güzel bir arzu rüzgârı gibi esip geçivermiş o dilek, düşünebilir miydim ki, gün olup, içime bir vasiyet gibi işleyecektir!
NİŞANI
Gerçek ne çabuk masal oldu!
Değil resmi, o resimdeki nişanı bile, şimdiki aklıma kaç hatıra birden getiriyor!…
Kendi göğsünün nefesleriyle bir daha kımıldanacağını görecekmişim gibi baktığım şu madalyayı (çifte kılıçlı altın imtiyaz madalyası) O ne kadar severdi… Amasya'da Salih Paşa ile (Ali Rıza Paşa Kabinesi'ndeki Bahriye Nazırı) konuştuktan sonra, yanında, arkadaşı Rauf Orbay ve Bekir Sami ile, kendi iki yaveri Cevat Abbas ve Muzaffer Kılıç'la Sıvas'a dönerken, toprak rengindeki spor ceketinin göğsüne de o madalyayı takmıştı. Onu öyle seviyordu.
Akşama yakın Tokat'a varıldı. Kasabanın ağzında, Yeşilırmak kıyısında bir ağacın önünde dizi olmuş bir avuç asker görülünce otomobiller durdu. Boynu bükük Anadolu kasabasının kapısında üstü başı yıpranmış, fakat içi hiç aşınmamış o üç dört mangalık selam kıtası akşam karaltısında göze devler gibi görünüyordu. Bu asker, O'nu gözlüyordu…
Heyet arasında bulunan Kolordu Komutanı hemen O'nun yanına geldi: Kıt'aya iltifatta bulunmasını rica etti. O, geçmekte tereddüdü varmış gibi davranmak ister bir an geçirdi, asker disiplini gözetmek dileğinden mi? Üniformalı kumandan orada dururken, onu aşan bir girginlik göstermek istemediğinden mi? Teklifinin karşısında kumandanı içinden denemek istediğinden midir? Bilemiyorum; fakat herhalde bir düşünceden doğduğu duygusunu verir manalı bir duruşla ona baktı, o'nun ilerlemesini bildirir bir el işaretinde bulundu. Sözü ile de ona: “Buyurun” dedi. Fakat Kolordu Komutanı benim üzerimde unutulmaz tesir bırakmış bir saygı, nezaket ve anlayışla yerini O'na verdi. Teftiş kıdemini O'na bıraktı…
O zaman, bir izci oymağına benzer bu sportmen kıyafetli sivilin, sol elindeki bastonu, kılıç gibi, gövdesine yapışık tutarak, o nizamiye askerinin önünden sadece gözlerinin ve madalyasının parıltısıyla ağır ağır geçişi o kadar şaşırtıcı ve kamaştırıcı bir şeydi ki!..
O kılığında bile bir kale gibi muhkem gözüküyordu… Varlığı, askeri mıknatıslamıştı: Kıta, çelikten dökme yekpare bir cisim gibi oluvermişti. Önünden geçen sivil insan, askerin etrafında toplanmış kasaba halkına,
«   01   ...    03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23   ...    40   »