Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – I : 38


AVRUPA İLE ASYA ARASINDAKİ ADAM: GAZİ MUSTAFA KEMAL – I

DAGOBERT VON MIKUSCH


67 yaşındaki padişah, yarı açık arabası içinde, her zamankinden daha dinç ve daha keyifli bir görünümde, selâm duran asker dizilerinin önünden geçerken, belki de her zamankinden daha gür sesle geleneksel haykırış ortalığı inletti: “Mağrurlanma! Padişahım senden büyük Allah var!”
Oysa az önce İttihatçılar, İstanbul üzerine yürüyen birliklerin koruması altında Aya Stefanos'ta (Yeşilköy'de) topladıkları parlamentoda, Abdülhamit'in tahttan indirilmesini kararlaştırmışlardı. Burada uzun ve ateşli tartışmalar oldu. Subaylar Abdülhamit'in öldürülmesini istiyorlardı. Fakat komitenin önderleri soğukkanlı davranarak böyle bir akılsızca adımın atılmasını önlemeyi başardılar.
Aynı cuma günü İstanbul halkına Hareket Ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa imzasıyla bir bildiri yayımlandı; bunda diğer şeyler arasında padişahın tahttan indirileceğine ilişkin bütün söylentilerin gerçek dışı olduğu belirtiliyordu. Halkı yatıştırmayı amaçlayan bu bildirinin Mustafa Kemal tarafından kaleme alındığı söylenir. Daha sonra da asıl amacını saklamak ve kamuoyunu kazanmak için buna benzer hilelere başvuracaktır.
Cumartesi gecesi Selânikli birlikler sessizce başkente girdiler. Onlarla karşılaşanlar, sokakları dolduran bu sessiz gölgeleri bir hayaletler ordusu sanmış olmalıdırlar. Sabahleyin bütün önemli noktalar işgal edilmiş bulunuyordu; çatışmalar kısa sürdü, sadece bazı kışlaların içinde askerler umutsuzluklarından dolayı inatla karşı koydular; direnişin hiçbir şansı yoktu ve sadece yok yere birtakım kurbanlara mal oldu. Yıldız Köşkünü kuşatmış muhafız alayına karşı herhangi bir saldırıdan özellikle sakınıldı. Askerler kendileriyle konuşulup ikna edilmek suretiyle kazanıldı; bunlar sessizce çekilip giderken iki Makedonya taburu sarayın giriş yerlerini işgal ediyordu.
Sonra da sıra temsilin son sahnesine geldi. Bu sahnede her şey olabilirdi, özellikle vicdanı temiz olmayanlardan çok şeyler beklenebilirdi. Kesin son geciktikçe, sabırsızlık da artıyordu. Fakat her şeyin yasaya ve usule göre yürümesi için şeyhülislâmın bir fetvasına gerek vardı. Zorlu bir silâh olan şeriat, karşı harekete neden olmuştu, şimdi yine aynı şeriat adına karar verilecekti. Çünkü Kuran şöyle buyuruyordu: “Halife görevini yapıyorsa ona boyun eğmekle yükümlüyüz, yapmıyorsa onu görevden almalıyız.”
Parlamento ve ayan meclisi toplandı. Bütün müminlerin halifesinin ve hükümdarının günahları bir bir sayıldıktan sonra, şeyhülislâma şu soru yöneltildi: “Bu koşullar altında halkın temsilcilerinin padişahı görevinden almayı kararlaştırması uygun olur mu?”
Cevap çok kestirmeydi: “Evet.”
Herhalde bir hükümdarın yazgısı, hiçbir zaman bu kadar kısa ve kesin tarzda belirlenmemiştir.
Akşamüzeri üç sıra duvarlı Yıldız Köşkünün büyük giriş kapısı ardına kadar açık durmaktaydı. Fakat korkunç sessizliği bozacak tek bir çıt çıkmıyordu. Bir yığın binasıyla birlikte saray daha çok bir ölüler kentini andırıyordu. Saray görevlileri ve hizmetkârları efendilerini yüzüstü bırakmışlar, çarçabuk ellerine geçirebildikleri ganimetleriyle ortadan kaybolmuşlardı. Perdeleri indirilmiş çalışma odasının loşluğu içinde Abdülhamit gelecek olanları beklemekteydi. Yanı başında en küçük oğlu, on yaşında bir çocuk olan şehzade Abdurrahman oturuyordu. Padişah son günlerde çocuğu yanından ayırmaz olmuştu; çocuk onun koruyucusuydu. Çünkü Müslümanlar çocukları incitmekten, hele yaralamaktan çok çekinirlerdi. Kendisine sadık kalmış bir sekreter tarafından parlamentonun gönderdiği üç temsilcinin geldiği haber verildi. Temsilciler içeri girip meclisin kararını bildirdiler.
Bunun üzerine padişah “Kısmet böyleymiş” dedi. “Karar beni çok üzdü; her zaman halkımın iyiliği için çalıştım. Milletin arzusuna boyun eğiyorum… Hiç değilse hayatım korunacak mı?”
«   01   ...    28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   »