Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – II : 01
DAGOBERT VON MIKUSCH
AVRUPA İLE ASYA ARASINDAKİ ADAM: GAZİ MUSTAFA KEMAL – II
Türkçesi: Esat Nermi Erendor
Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
Dizgi - Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti.
Mart 2000
5. BALKALDIRICI
“Türkiye'de reform yapmak, onu öldürmek demektir.” Salisbury Markisi böyle diyor. Osmanlı İmparatorluğu Türkiye kabul edilirse, büyük İngiliz devlet adamının bu kehaneti de gerçeğin dile getirilmesi sayılır. Uğranılan felaketlerden sonra, her zaman olduğu gibi, nedenler ve etkenler arandı, bulundu da; sorumluluklar yaratıldı ve yönetici adamlar daha sonraki kuşakların yargılamasına uğradı. İnsani açıdan bu da haklı ve yerindedir. Fakat daha derinlemesine bakılınca, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasında, dünya tarihinin bir trajedisinin oynandığı görülecektir. Türler, ırklar nasıl tükenir, niçin tükenir bilinmez; toplum biçimleri için de durum bundan farklı değildir; bu da bireyin iradesinden çok daha güçlü bir yazgının kaçınılmaz ortamında cereyan eder.
Yaklaşık aynı dönemde, başka bir Doğu halkı, Japonlar, ciddi bir birikimleri olmadığı halde Ortaçağ'dan, Yeniçağ'a sıçramayı başardılar. Ne var ki bu değişim sırasında tam birlik içinde bir halk oluşturmaktaydılar; burada sadece, tümüyle yaşama gücüne sahip organizmanın, varlığını sürdürebilmesine ilişkin koşullarda meydana gelen değişikliğe uyum sağlaması söz konusuydu. Osmanlı İmparatorluğu'nda ise durum değişikti. Yeni yaşama biçimlerinin kazanılmasıyla birlikte, eskinin yerine baştan sona yeni bir organizmanın yaratılması da gerekiyordu. Başka deyişle, Devlet yapısının modernleştirilmesi, yakın tarihin tanıdığı en pürüzlü süreçlerden biriyle, ulusal birliğe dayalı devlet tipine yönelişle aynı zamana rastlamıştı. Bilindiği üzere bu amaçla Avrupa'da, İngiltere ve Fransa'da olduğu gibi yüzyıl savaşılması gerekmiş, Almanlar ise nice ağır doğum sancılarından sonra ancak yarım bir oluşuma ulaşabilmişlerdir.
-Belli bir yaşın biyolojik yaşama tarzı olarak- en son tarih devresinde, hiçbir halkın uzak kalamadığı, bu nitelikte bir bünye değişimi için, Osmanlı İmparatorluğu gerekli önkoşullardan yoksundu. Padişahlık iktidarındaki sihrin bozulmasından sonra, Fransa krallığındakine benzer biçimde, birbirinden ayrılmaya çalışan organları birbirine kaynaştırabilmiş, çok güçlü merkezi bir yönetimin mistiği de kaybolmuştu. Doğal çekim gücü sayesinde tüm parçaları, adeta bir atom çekirdeği gibi çevresinde toplayan, Alman birliği içinde Prusyalılarınkine benzer bir güç alanından da aynı derecede yoksundular.
Osmanlılık için ulusal devlet bir zorunluluktu. Fakat böylesi bir bünyeyi nasıl kazanacaktır? Merkezileşmeye dayalı bir birlik yolunu denese, Hristiyan bölgeler buna karşı çıkacak, dillerini korumak ve kendi kendilerini yönetmek isteyecektir. Onlara uyulsa, federatif bir bölünmeye gitmeye ve durmadan yeni ayrıcalıklar kazanmaya kalkışacaklardır; o zaman da Müslümanlar öfkelenecek, Hıristiyanlardan yana çıkılıyor ve İslamiyet'e ihanet ediliyor diye feryat edeceklerdir. Sorun sadece Makedonya'nın sayıca az Hıristiyan Rumları, Sırpları, Bulgarlarıyla ilgili olsaydı, belki de bir uzlaşma yolu bulunurdu. Fakat asıl büyük zorluk bambaşka bir yerdeydi. Müslümanların yoğun olduğu bölgede, Küçük Asya'da bir hayli güçlü, üstelik özümleştirilememiş yabancı bir halk oturmaktaydı: Ermeniler. Bu bedbaht halk, acıklı bir yazgının hışmına uğramıştır; bunda kendilerinin de suçu yok değildi; bugün Sovyetler Birliği'nde küçük bir cumhuriyete sığınmış durumdadırlar. Oysa o zamanlar nüfusları
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 ... 33 »