Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – II : 02
milyonlarla sayılıyor, Küçük Asya'nın doğu ve güneydoğusunda, geniş alanlara yayılmış bulunuyorlar, ayrıca ülkenin bütün büyük kentlerinde de azınlık olarak yaşıyorlardı. En eski Hristiyanlardan olmanın ve büyük bir geçmişe sahip bulunmanın gururuyla, yüksek bir kültürel gelişimin bilincine vardılar; bu da onları kendi başlarına yaşayabilecek bir halk olabilecekleri inancına götürdü.
Refah düzeylerinin yükselmesi ve sayılarının da sürekli artması karşısında, bir zamanlar var olmuş eski Ermeni devletini yeniden kurmanın hayaline kapıldılar, bu umut içinde de komşu Rusya'dan teşvik ve destek gördüler. Bu durum çevrelerinde ve aralarında yaşayan Müslümanların onlara karşı öfkeli bir kin duymalarına yol açtı; ancak görünürdeki bütün nedenler bile bu kini açıklamaya yetecek güçte değildir, bunun çok derinlerdeki köklerini kanda aramalıdır. Jön Türklerin izinden giden Kemalistler, öncülerinin hemen hemen bütün eylemleri hakkında görüşler ileri sürmüşlerdir. Sadece Ermeni sorununda Jön Türkleri savunmuşlar ve onların bütün dünyaca çok kötü bir suç sayılan yok etme politikalarını, açıkça olmasa bile, hiç değilse susmak suretiyle onaylamışlardır. Bugün bile Ermeni konusu her Türk için bir “dokunma-bana çiçeği”dir. Olayın insani yönü bir yana bırakılırsa, Ermenilerin kendi devletleri bünyesinden dışarı atılması yeni Türkiye için -önkoşullardaki bazı farklarla- Amerika'da beyazların kurduğu yeni devlet için, Kızılderililerin yok edilmesinden hiç de daha az önemde bir zorunluluk değildi.
Dinsel olduğu kadar, ırksal nitelikte de olan böylesine zıtlıklar karşısında, bütün çabalar boşunaydı. İrticanın yenilgiye uğratılmasından sonra şimdi, artık saraydan gelen hiçbir engelleme olmaksızın, milli devlet kurmak yolunda ciddi çalışmalara başlanmıştı; bu konuda ilk denemelere iç savaşla cevap verildi. Makedonya'da çete savaşları yeniden alevlendi; kimse kendi isteğiyle “Türkleştirilmek” istemiyordu. Arnavutlar Osmanlı İmparatorluğu'nun İsviçrelileridir, padişahın muhafız birliği onlardan oluştuğu gibi, tarih boyunca birçok sadrazam da onlardan yetişmiştir; bu bakımdan da kendilerine her zaman hoşgörülü davranılmıştır. Devlet birliği içinde daha sıkı bir kaynaşmayla yer almaya karşı çıktılar ve oymak özgürlüklerinin kısıtlanmasına da direndiler. Sonra da düpedüz ayaklandılar. Düzenlenecek başarılı bir sefer Arnavutların aklını başına getirmeliydi; her zaman gereken psikolojik beceriden yoksun biçimde yönetilen bu sefer, barış getireceği yerde, yeni kinlerin tohumlarını saçmaya yaradı. Arabistan'a da koca bir ordu göndermek zorunda kalındı. Padişahın vasalleri olan çöl emirleri, merkezi otoritenin zayıflığından yararlanarak kendi bağımsız oymak dukalıklarını kurmaya kalkmışlardı. Ortaçağ Almanya’sında da benzeri durumlar görülür, imparatorluklar otoritesinde her gevşeme, yerel prenslere kendi iktidarlarını artırmaya kalkışma yollarını açmıştır.
Kısaca çok köhnemiş devlet yapısının modernleştirilmesi diye tanımlanabilecek olan reformlar da hiç iyi yürümüyordu. Ertelenemez nitelikteki bu zorunlulukta bile akıllıca hamleler ve iyi niyetler, önlenilmesine güç yetmeyen engellere çarpıyordu. Dürüst çabalarla yapının değiştirilmesi ve yeniden kurulmasına girişilmişti; hepsi de bu amaca yönelik sayısız plan ve proje hazırlandı ve gerçekleştirilmesine girişildi; yüzlerce kararname çıkarıldı. Ne var ki birlik halinde bir devlet yapısının en başta gelen önkoşulu olan bağdaşık-homojen bir yasamanın, tarih öncesi göçebeliğinden 19. yüzyılın kentlisine kadar bütün kültür basamaklarının temsil edildiği bir ülkede uygulanması olanaksızdı.
Daha da kötüsü kendi evinin efendisi olamayışı haliydi. Devlet bütçesi yabancı ülkelerin borçlar yönetimi, bir çeşit tazminat komisyonu, Düyunu Umumiye tarafından düzenleniyordu. Fakat devlet gelirleri çoğu kez borçların faizlerini ancak karşıladığından, yabancı şirketlere verilen ayrıcalıklarla ilgili eski sistemde ivedi düzeltmeler yapmak zorunda kalındı. Fakat ayrıcalıklara karşılık ülkeye para gelmesi için, ünlü “kapitülasyonlar”a, yabancıların eski hukuk ve ticaret ayrıcalıklarına el sürülemezdi. O zamanlar sadece fizik güçlükleri bakımından değil, aynı zamanda moral bakımdan da üstünlükleri söz götürmez büyük devletlerin ağır basması karşısında, kapitülasyonlar her türlü ekonomik gelişmeyi engellediği halde, bu zincirlere sadece el sürülmeye kalkışılması bile düşünülemezdi. Ekonomik ilerleme olmaksızın, elbette ki kültürce de yükselme olamazdı.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 ... 33 »