Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – II : 10


AVRUPA İLE ASYA ARASINDAKİ ADAM: GAZİ MUSTAFA KEMAL – II

DAGOBERT VON MIKUSCH


etkilediğinden Enver Bey'le nişanlanmasına izin çıkmıştı. Böylece Enver Bey halifenin, dünyanın büyüklerinin bu en büyüğünün yakın bir gelecekteki damadı olmanın sağladığı bir saygınlık çemberinin içinde bulunuyordu. Arkasında muhafız birliği olduğu halde nerde görünse, bedeviler hemen kendisine alkış tutuyorlardı. O da bu büyük, ama hiç de tehlikesiz olmayan çocuklara nasıl davranılması gerektiğini çok iyi biliyor, onlara her sözünü dinletiyordu. -Şatafat olmadan Araba söz geçirilmediğinden- içi pek görkemli döşenmiş kocaman çadırında, oymak beylerini huzuruna kabul ediyor, Berassa, Tarhana, Cafara, Übeyde, Fassani, Tuareg ve daha başka oymakların ileri gelenlerine elini öptürüyor, yorulmak bilmeyen bir sabırla binlerce şikâyeti ve isteği dinliyor, daha da önemlisi, hayli yüklüce armağanlar dağıtıyor, bir çöl kralı gibi hükümranlığını yürütüyordu. Savaşçı bir İslâm tarikatı olan Senussi'lerin en büyük şeyhi, Bingazi'nin asıl hükümdarı, ona yolladığı dostluk mesajında kendisine şöyle hitap ediyordu: “Yorulmak bilmez savaşçı, cesurların en cesuru, büyük arslan, dostumuz, gözümüzün süruru, kardeşimiz, devletlu Enver Paşa.”
Talih kuşu, feleğin bu sevgili çocuğunun başına, bugüne kadar arka arkaya konmuştu, daha da konacağa benziyordu. Kendisi de ataklığıyla tek bir darbede kazanmak ya da kaybetmek üzere geleceğini ve canını ortaya koymakta asla duraksama göstermemiş, her seferinde de kazanan o olmuştu. Yıldızının parlaklığına inanmış ve Bonapart gibi İtalya seferinden sonra başında zafer çelengiyle başkente girmeyi umut etmişse, hiç de şaşmamalı buna.
Türklerin görüşüne göre zafer şansı bulunmayan bu savaşın, gereksiz yere uzatılmasının -başladığı günkü durumda hiçbir değişiklik olmadan bir yıldan fazla sürmüştü- bütün vebali Enver'in omuzlarındaydı. Fazla tozpembe gösterdiği raporlarla İstanbul hükümetini, er geç kesin bir darbeyle, her şeyi iyi bir duruma sokacağına inandırmış olmalıdır. Uzağı gören kimseler ise, Türkiye'nin onurunu yeterince koruduğunu, savaş alanından uygun şekilde çekilmesini, bundan sonraki direnişi yerel güçlere bırakarak, İtalya'yla olabildiğince kısa sürede barış antlaşması yapmasını istemekteydiler. Çünkü 1912 yılının başlarında, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde, çok daha büyük bir fırtına Balkanlar üzerinde kopmak üzereydi.
Hiç şüphe yok ki Enver Derne'nin geri alınabileceği olanağına inanmıştı. Derne karargâhından bir Türk subayının anlattığı gibi (*) “Denilebilir ki Enver uzun aylar boyunca kendi gözlerini yine kendisi bağlayarak, sadece bu budalaca ve hemen hemen çocukça rüya için yaşadı. Bir bakıma çarpıcı görünen bu ek düşünceye saplanış hali, bu monomani çok trajik sonuçlara yol açtı: Yığınla insan bu yüzden can verdi; Derne vadisinin boğazları bu yüzden cesetlerle, kanla doldu; ülke için yıkım olan böylesine nafile bir savaşın sürdürülmesinde, parlak bir zafer kazanılacağı güvencesiyle Türk hükümeti yine bu yüzden ısrar etti; böyle bir zaferin kazanılması Avrupa ülkelerinin müdahalesine olanak verecek, belki İtalya'da bile kamuoyunda değişiklikler yaratacak ve bu da Trablus'tan vazgeçmelerine neden olacaktı. Türk subaylarının hepsi elbette ki önderlerinin bu safdilce görüşüne katılmıyordu. Fakat bu konuda duyulan bir kuşkuyu açığa vurmak kimin haddineydi?”
-Gorriere della Sera gazetesinde yayımlanmış- bu sözler satırları arasında göze çarpan kişisel garaz bir yana, Enver'in silah arkadaşlarından bazılarının görüşlerini gerçekten yansıtmaktadır. Mustafa Kemal hiç şüphesiz “bir kuşkuyu açığa vurmaktan” çekinmeyenlerdendi, hem de bunu yaradılışı gereği hiç de yumuşak tarzda yapmıyordu. Bingazi'de bu iki adam arasında derin anlaşmazlıklar meydana geldiği, bir daha da asla barışmadıkları biliniyor. Anlaşmazlık tümüyle nesnel konularda farklı tutumlarından kaynaklanıyordu. Bu zıtlık sürüp gitmiş, zamanla daha da büyümüşse, bunun o günlerde Mustafa Kemal'in Enver'de büyük önder kişiliği görmeyişinden, onu alelade biri saymasından çok daha derin nedeni olmalıdır. Mustafa Kemal de sonraları, en akıllı insanların bile delilik olarak gördüğü ve girişimine hiçbir başarı şansı tanımadığı duruma düşmüştür. Ancak o da, tıpkı Bingazi'de Enver gibi, karşı görüşler ve tavsiyelerle yolundan döndürülememiştir. İkisi arasındaki fark, Mustafa Kemal'in işi Enver'in yapmaktan pek hoşlandığı şekilde şansa bırakmayışı, aksine üstün bir satranç oyuncusu gibi
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   ...    33   »