Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – II : 11


AVRUPA İLE ASYA ARASINDAKİ ADAM: GAZİ MUSTAFA KEMAL – II

DAGOBERT VON MIKUSCH


her gerçek olanağı, nerdeyse matematiksel bir kesinlikle önceden kestirmesi ve hasmın her hamlesini inceden inceye hesaplamasıdır. Başarılar onun hesaplarını doğrulamıştır. Şans ancak ondan sonra buna eklenmiştir.
Yeni savaş tehlikesinin yarattığı baskılı havayla Babıâli, İtalya'nın üç aydan beri önerip durduğu koşulları, hiçbir kısıtlama yapmaksızın olduğu gibi kabul etmek zorunda kaldı. 18 Ekim 1912'de “Ouchy” barış antlaşması yapıldı; burası daha sonra yeni Türkiye'nin doğum yeri olacak olan “Lausanne”ın bir banliyösüydü. Halkı tümüyle Müslüman bir bölgenin terk edilmesinden doğacak kötü izlenimi hiç değilse şeklen önlemek için padişah, Trablusluları devlete olan bağlarından affedip, kendilerine tam bir bağımsızlık verdi. Roma, yeni efendi, ele geçirdiği Libya'da nice yıllar boyu rahat yüzü görmeyecektir. Barış antlaşmasından İtalya'nın işgal etmiş olduğu, tıpkı İngiliz yönetimindeki Kıbrıs gibi, bir çeşit Türkiye'nin böğrüne yöneltilmiş bir tabancaya benzeyen- Rodos ile buna bağlı ve Küçük Asya’nın güneybatı kıyılarının doğrudan karşısında bulunan on iki adayı boşaltması öngörülmüştü. Ne var ki bu konuda verilmiş olan söz tutulmadı. Adalar bugün hâlâ İtalya'ya aitti (*).
***
Şimdi başlayan dönem, daha sonra kendisinin de yazdığı gibi, Mustafa Kemal için hayatının en karanlık günleri olmuştur. Felaketin geldiğini görmüş, yine de bir şeyleri değiştirebilmeye gücü yetmemiştir. Bir zamanlar aynı siyasal inancı paylaştığı arkadaşlarıyla çoktan bozuşmuştu; yönetici şahsiyetler ve çok adama çıkar sağlayan çürümüş ekonomik düzen hakkında, sözünü esirgemeyerek yaptığı eleştiriler yüzünden komitenin gözünde artık kuşkulu biriydi. Ona güvenmiyorlar, ancak yine de hiçbir şey yapamıyorlardı. Görüşlerini böyle uluorta söylemesi, onu mevki ya da nüfuz sahibi olmak için eyleme geçmekten alıkoyuyordu. Kaygılarında kendisini bile şaşırtacak ölçüde haklı çıkmasından, herhalde üzüntülü bir memnunluk duymuş olmalıdır.
Abdülhamit'in akıllıca sakınganlığıyla hep ertelemeyi başardığı şeye, Jön Türk devlet adamları engel olamadılar. Tuna'nın güneyindeki Balkan devletleri -ilk kez, aynı zamanda son kez- birleşmişler ve Osmanlılığa karşı savaşçı bir ittifak oluşturmuşlardı. İki yüzyıl önce Viyana önlerinde başlamış olan hareket artık sona erdirilmeli, Türkiye Avrupa toprağından kesinlikle kovulmalıydı ve Asyalılardan kurtarılmış kıtanın simgesi olarak da Ayasofya'nın kubbesine, bir zamanlar hilale boyun eğmek zorunda kalmış İsa'nın haçı yeniden takılmalıydı.
Ortaklaşa girişilecek bu “haçlı seferi”nin hazırlıklarını, beylik barış mavalının arkasına saklamak külfetine bile katlanılmadı. Türkiye ise adeta gözü bağlanmış gibiydi. Hristiyanlığın saldırısına karşı hazırlıklı olmak için hiçbir şey yapılmadı. Her hoşnutsuzluk hemen bir darbe havası oluşturuyordu. Subaylar yine yurtsever bir birlikte toplanmışlardı, kendilerine “Halaskâran-vatanın kurtarıcıları” diyorlardı. Bu sefer hareket, devrimin galiplerine karşı, İttihat ve Terakki komitesine ve özellikle de bu Jakobenler kulübünün fazla yumuşak başlı harbiye nazırı Mahmut Şevket Paşa'ya karşıydı. Tıpkı 1908'de olduğu gibi, Makedonya'da subaylar açıkça ayaklanırken, “halaskâran” da İstanbul'da komitenin iktidarını devirmeyi başardı; hükümet bertaraf edildi, Mahmut Şevket Paşa istifa etmek zorunda kaldı. Meclis feshedildi. Bakanların çoğu Abdülhamit'in eski sadrazamlarından olan bir “yaşlılar kabinesi” yönetimi üstlendi. Aralarında enerjik ve yükselme hırsıyla dolu, daha genç biri de vardı: Nazım Paşa. Şimdi harbiye nazırı olmuştu, vatan kurtarıcılarının adamıydı. Rakibi Mahmut Şevket Paşa'nın devrilmesini uzun süre beklemişti. Artık kendisi için, “yaşlıların” omuzlarına basarak doruğa tırmanmak ve umutla beklendiği şekilde diktatör olmak için bütün yollar açılmıştı.
Balkan ittifakında Yunanlı Venizelos'un sürekli zorlamasıyla, indirilecek büyük darbe için hazırlıklar tamamlanınca, padişah ve halifeye ilk olarak savaş ilân eden, beberuhi Karadağ kralı oldu, onu Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan'ın üç kralı izledi. Büyük devletler olayların gelişimini, bir gözleri
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   ...    33   »