Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – II : 16
parlak olmayan geçici temsillerine sahne oldu. Mareşal İzzet ise yeni General Enver'e yer açmak zorunda kaldı, böylece Enver otuz iki yaşında harbiye nazırı ve olağanüstü yetkilerle orduların başkomutan vekili oldu. (Orduların başkomutanı padişah kabul edildiğinden, fiilen başkomutan olan, bu şekilde bir vekil unvanı taşıyordu).
Tıpkı Roma tarihinde olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğunda da şimdi üç kişi, bir triumvira, kesin iktidarı eline almış bulunuyordu. Parlamentosu ve bir yığın nazırıyla bir meşrutiyet düzeni iş başındaysa da, gerçekte ülkeyi bundan böyle yönetecek olan İttihatçıların ünlü üç yıldızı, Enver -Talat -Cemal'di.
Bunlar içinde en çok öne fırlamış olan figür, Enver Paşa'ydı. İçin için yıpranmış, umudunu neredeyse tümüyle yitirmiş bir ülkeye bu alımlı delikanlı, general üniforması içinde çoktandır özlenen kurtarıcı gibi göründü. Ordu kendisine tapıyordu. Gerçekten de onda alışılmamış boyutlarda kişisel bir ataklık vardı. Gözü pekliği konusunda sayılabilecek pek çok örneklerden yalnızca biri olarak, Arnavutluk ayaklanmalarının birinde, kendi birlikleri subaylarına başkaldırınca, onun doldurulmuş bir topun karşısına geçip isyancı topçu askerlerine ateşleme ipini çekmelerini haykırmasını gösterebiliriz. Hiçbir şeyden korkmayan bir askerdi, pervasız bir devlet adamı oldu. Karşılaşılan bir durumun ince hesaplarla ilerisini gerisini düşünmek ya da küçük olsun, büyük olsun sorumluluktan kaçınmak hayatı boyunca tanımadığı şeylerdi. Tehlikeleri hiçe saymasında, kararlarında bir gününün bir gününe uymamasında, hedefleri sık sık değiştirmesinde, kısaca bütün davranışlarının temelinde tek bir dürtü yatmaktaydı: Osmanlı İmparatorluğu'nu bir zamanlardaki büyüklüğü ve görkemiyle yeniden kurmak. Böylesi bir ülküyü gerçekleştirmenin yazgısı olduğunu hissediyordu; yine bu yazgı, o güne kadar kolayca başarı üstüne başarı kazanmasını sağlayarak kendisini şımarık bir gözde gibi yükseklere çıkarıvermişti. Bu düşünce bir serap halinde gözünün önünden gitmiyordu; hayalini öylesine güçlü biçimde dolduruyordu ki, gerçekleri artık göremiyordu. Bu kuruntuya akıldan geçirilebilecek türlü tasarımlarla bir biçim verme yollarını aradı; İslâm dünyasını birleştirme yolu kapalıysa, bütün Türkleri bir bayrak altında toplayacak büyük bir imparatorluk kurmak denenmeliydi. Bu hülya uğruna ülkesini, büyük Avrupa devletlerinin hesaplaşma kavgasına bulaştırdı, çünkü -daha başka birçoklarıyla birlikte- Osmanlılığın dirilme saatinin geldiğine inanıyordu. Hep en yükseklere doğru atıldı, bu yüzden de ayaklarının altındaki toprak kayıverdi. Ülkesini yepyeni parıltılar içinde yüceltmek istedi, mahvolmasına yol açtı. Hep delikanlı olarak kaldı; hep atılgandı, hep gözüpekti; kendi gücünü büyüksedi; sırf isteği yerine gelsin diye, katı gerçekler karşısında körmüş gibi davrandı ve kısacık ömrünü, yine kendisine yaraşır biçimde, bir hayaleti kovalayarak sona erdirdi. Çağdaşları ona kahraman dediler, daha sonra gelenler ise bir serüvenci.
İktidar ortağı Talat Paşa, o zamanki Türkiye'nin devlet adamı olarak en dikkate değer kafasına sahip simasıydı. Sağduyuluydu, amaçlara uygun düşünürdü, gerçekçi bir politikacıydı ve Enver'in coşkulu atılımları sırasında tökezlememeyi başarmıştı. Birbirlerine tümüyle zıt göründükleri halde, bu iki adam arasında ciddi bir anlaşmazlığın çıktığı da asla duyulmamıştır. Enver'de her şey zarif ve yumuşaktı; ortaca boyda narin bir vücudu, kadınımsı ince elleri, göze çarpan hiçbir çizgisi, hiçbir belirtisi olmayan, düzgün, güzel bir yüzü vardı; bütün davranışlarını sürekli hep aynı kalan bir nezaket örter, en şiddetli heyecanlar anında bile sakin durumunu bozmaz ve içinden geçen düşünceleri asla karşısındakine belli etmezdi. Bir topluluk karşısına çıkarken sıkılır, âdeta ürker, hemen yüzü kızarırdı; Doğulu bir nazırdan, eylemlerinde radikal bir önderden çok, Prusya muhafız alayından, kendi halinde bir teğmene benzerdi.
Buna karşılık Talat’ta her şey iri, güçlü ve semizdi. Dev gövdesi, heybetli omuzları, normal bir adam yumruğunun iki katı büyüklüğünde elleri, dolgun boynunun üstüne oturmuş koca kafasıyla iyi kalpli, tonton bir ayı izlenimi verirdi. Bu görünümüyle de karşısındakine güven duygusu uyandırırdı; her zaman takınmaktan pek hoşlandığı açık kalpli, içtenlikli adam tavrıyla da bu güveni daha da güçlendirirdi. Böyle güleryüzlü, babayani adam maskesinin ardında hinoğlu hin bir zekâ, soğukkanlı bir çıkarcılık ve insanların içinden geçenleri anlamakta, kehanete yakın derecede bir yetenek saklanırdı.
« 01 ... 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 ... 33 »