Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – III : 03
Galata köprüsünden öteye, Pera'ya, Hristiyanların kentine geçildi mi her şey sesleniveriyordu. Evler baştanbaşa bayraklarla donanmıştı; sokaklar neşeli, gürültücü bir kalabalıkla dolup taşmaktaydı. Çoğu Rumların olan mağazaların vitrinlerinde, çiçeklerle ve mavi-beyaz kurdelalarla süslü Venizelos'un resimleri göze çarpıyordu; bu Giritli avukat, Alman kayzerinin eniştesi olan Kral Konstantin'i devirmiş ve geleceği sezen sağlam içgüdüsüyle ülkesini tam zamanında İtilaf devletinin safına geçirmişti.
Son zamanlarda sık sık görülen cinsten, büyük askeri tiyatro temsillerinden biri burada verildi, ancak bu seferki çok daha olağandışı nitelikteydi; çünkü İngilizler bu işte de erken davranmışlardı. Böyle olmakla birlikte Fransız generali Franchet d'Esperey yine de ordunun başında kente girdi. Ne var ki artık bir fethi ordusu değildi bu, sadece bir zafer alayıydı. Ancak yine de güzel sahneye konulmuştu. Ağır yürüyüşle bu alay, zaferi kazanmış orduyu temsil ederek. Galata köprüsünden hareketle Pera'yı baştanbaşa dolaştı Kent halkının bu alayı karşılayışı ise tek kelimeyle kusursuzdu; bütün ezilen halkların kurtarıcısı ve koruyucusu sevgili Fransa coşkuyla alkışlandı.
Yüzyıllarca sürmüş bir rüyanın artık gerçekleştiğinden, Hristiyanlığın Bizans'ı geri aldığından artık kimsenin kuşkusu kalmamıştı.
Yerli Rumlar için ise galiplerin Konstantinopel'i işgal etmeleri, burasını yeni kurulacak Büyük Helen devletinin başkenti yapmak üzere Venizelos'a vermeleri demekti. Bu kurnaz avukat, Paris'te dünyanın gelecekteki tarihini yönlendirecek dört büyükler kurulunda söylevler veriyordu. Osmanlı hükümetinin yönetim tarzından yakınmaları için gerçekten bahane gösterebilecek tek halk olan Ermeniler, dünya adaletinin savunuculuğunu üstlenmiş bulunan başkan Wilson'a güveniyorlardı. Türklerin kendilerine uyguladığı baskı politikasının, Kuzey-Amerika kamuoyunda yarattığı moral öfkeyi, Küçük Asya'nın iç kesiminde kurmak istedikleri büyük bir Ermeni devleti için, eski Ermenistan'ın tekrar canlandırılması adına sağlam bir garanti görüyorlardı. Güney sınır bölgesinde Müslüman bir dağlı halk olan Kürtlerde bağımsızlık istemekteydiler. Öyle ya, parola halkların kendi yazgılarını yine kendilerinin belirlemesi değil miydi?
Türklerin umutsuzluğa düşmeleri için gerçekten nedenleri vardı. Ülke çok kan kaybetmişti, nüfus azalmıştı, hemen hemen aralıksız sekiz yıl sürmüş savaşlarda en iyi güçleri eriyip gitmişti; açlık ve yoksulluk kentleri, köyleri kırıp geçiriyordu. Hiçbir yerde kurtuluş umudu belirmiyordu; hiçbir yerden bir dost eli uzanmıyordu; hiçbir taraftan yardım umudu da yoktu. Son saat gelip çatmışa benziyordu. Bir yüzyıldan fazla zamandır hasta döşeğinde yatan Osmanlı İmparatorluğu şimdi son nefesini vermek üzereydi. Dünya bunalımı üç tane imparatorluk tahtını alıp götürmüştü, böylesi tahtlar içinde en güçsüzü olan sultanın tahtı hiç ayakta kalabilir miydi? Ötekilerin yazgısında onun da yazgısı belli olmuştu: Avusturya-Macaristan monarşisi bir çırpıda çöküvermiş, toprakları parça bohçası halinde küçük devletlere bölünüvermişti. Almanya bile -o ilk zamanlarda- yıkılmak üzereymiş gibi görünüyordu.
İmparatorluğun yarısı Şam, Kudüs, Bağdat, Mısır ve Halep gibi kentlerle birlikte elden gitmişti. İslâm birliğinin son kalıntısı da yoktu artık; güney illeri bütün Arapları bir araya getirecek büyük bir devletin hayalini kurmaktaydı.
Elde kalan Anadolu ve Avrupa yakasındaki bir avuç topraktı, o da galiplerin buyruğu altındaydı. Ülkenin can damarları, demiryolları, limanları müttefiklerin askeri karakollarınca işgal edilmişti. Paris'te toplanan büyüklerin hiç acelesi yoktu. Bir an önce düzenlenmesi gereken iş, Orta Avrupa'nın durumuydu. Türkiye bekleyebilirdi, nasıl olsa elini kolunu bağlamışlardı, yerinden kıpırdamaya hali yoktu. Nitekim Türkiye konusunda görüş birliğine varmaları, iki yıla yakın bir zaman alacaktır; kötü sonuçlar doğuracak bir duraksamadır bu.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 ... 56 »