Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – III : 08


AVRUPA İLE ASYA ARASINDAKİ ADAM: GAZİ MUSTAFA KEMAL – III

DAGOBERT VON MIKUSCH


Hem aslında neyin kurtarılması isteniyordu? Osmanlı İmparatorluğu ölmüştü, hayata döndürülemezdi artık; bütün dünya Müslümanlarını birleştirmek ülküsü hem hayaldi, padişah ve halife ise sadece bedeni olmayan gölgelerdi. Eski, bir daha geri getirilemeyecek şekilde göçüp gitmişti; bunu durdururum diyen çıkmaz sokağa sapmış demekti; buna sarılırım diyen tepe taklak olacaktı.
Var olan tek gerçek Türk halkıydı; bağdaşık bir bütün olarak Kafkaslardan Akdeniz'e uzanan anayurdunda yaşayan Türk halkıydı. Bunun dışında ne varsa, hepsi moloz ve süprüntüydü. Ortaçağ kalıntısıydı, çağın çoktan gerisinde kalmıştı.
Batı devletleri milliyet ilkesini, halklarını en yüce hakkı olarak ilân etmişlerdi. Pekâlâ, o halde Amerika nasıl Amerikalılarınsa, Türkiye de Türklerindi. Yeni temeller üstünde yeni bir devlet kurulacaktı, bu halka dayanılarak ve bu halk için. Milletin kendisinin yaratacağı bu yeni Türkiye'nin tam bağımsız olması zorunluydu. Bu devlette sultan ya da halifenin, taht ve mihrabın artık yeri yoktu.
Kendi doğal hayat alanı içinde, tümüyle Türk milletine dayalı bir devlet yaratmak düşüncesi, temelinde akla uygundu ve tarihsel durumdan kaynaklanıyordu. Bütün büyük devlet adamları gibi, Mustafa Kemal de en basit çözümü bulmuştu; zaten kapıya gelip dayanmış bir çözümdü bu. Aynı zamanda plân öylesine pervasız ve atak, öylesine o zamanın yurttaşları için tasarımlanamaz nitelikteydi ki, Mustafa Kemal varılacak son hedefi açıklamaktan kaçınmaya özellikle dikkat etmiştir. Daha o günlerde cumhuriyetten ve laik devletten bahsetseydi, kendisini tek kelimeyle anlamayacaklar ve ardından gelmeyi kesinlikle istemeyeceklerdi. Gün olmuş can sıkan hükümdarlar tahtlarından indirilmişti. Kuran buna izin vermekteydi; fakat kutsal bir kurum sayılan saltanatı ya da halifeliği toptan kaldırmak bir Müslüman için aklının alamayacağı bir şeydi, onun düşünce alanında böyle bir tasarıma yer yoktu. Mustafa Kemal'in aslında neyi amaçladığını tek bir kişi dışında kimse sezinlemiş değildi; bu kişi de padişahın kendisiydi; atalarından gelen hükümdar içgüdüsü ile Mustafa Kemal'in yürüttüğü hareketin, doğrudan doğruya hanedana karşı olduğunu daha baştan anlamıştı; onun amansız ve işin aslını bilmeyenlere çoğu kez akılsızca görünmüş düşmanlığı bundan ileri gelmekteydi.
Yeni devlet için genç generalin saptadığı ilke, tam bağımsızlığın kazanılmasıydı. Buna erişmek için büyük devletlerle ya da bunlardan biriyle mutlaka çatışmak zorunda kalınacağını biliyordu. Fakat böylesi bir düşünce de genellikle halk yığınlarınca kavranılır gibi değildi. Eli kolu bağlanmış, küçük bitkin bir ülke, nasıl olur da kudretli Almanya ile Avusturya'yı daha yeni dize getirmiş galip devletlere kafa tutmayı göze alabilirdi? Böyle bir şey akla da, mantığa da aykırıydı. Bu kanı yalnızca halk yığınlarında kökleşmiş değildi, akıl yürütme gücüne sahip bulunanlar da Mustafa Kemal'in kendilerine dayanmak zorunda olduğu önderler de böyle düşünüyorlardı. O halde bu açıdan peşinden gelenleri kuşkulandırmamak ve başlangıçta İtilâf devletlerine açıkça düşmanlık gibi görünebilecek her şeyden kaçınmak gerekiyordu. Buna rağmen Batılı güçlerle bir anlaşmazlık rizikosunu göze aldığı zamanlar olmuştur; ancak bu, ne Enver Paşanınki gibi delice bir cüretkârlık ne de her şeyin iyi gideceği umuduyla körü körüne yapılmış bir ataklık olmuştur; aksine onun cesareti hep psikolojik anların tamamı tamamına önceden kestirilmesinden kaynaklanmıştır. Uzağı gören bakışı galiplerde, başka kimsenin görmediği bir zayıf noktayı fark edebiliyordu. Nitekim onlardaki görüş ayrılıklarına hiçbir zaman bel bağlamadı; aksine onun hesabı başkaydı; bunda da aldanmadığını olaylar gösterdi. İngiltere ve Fransa gibi çok gelişmiş devletler savaşta göründüğünden çok daha fazla hırpalanmışlardı; halkları yıllarca sürmüş boğuşmadan sonra yorgun düşmüştü, hükümetleri istese bile yeni bir savaşı, üstelik sadece emperyalist amaçları olan bir savaşı istemeyeceklerdi.
Benzersiz taktik yeteneğiyle plânlarını peçelemesini bildi, yandaşlarını asıl niyetleri hakkında karanlıkta bıraktı ve onları kendisinin açıkça ve besbelli ortaya koyduğu amaçlara, çoğunun pek istemeyeceği hedeflere doğru sürekli yürütmeyi başardı. Bir basamağı sağlam biçimde çıktıktan sonradır ki, bir sonraki basamağın görüntüsünü gözler önüne serdi.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   ...    56   »