Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – III : 18
İstanbul'dan da durmadan görevden atılma emirleri yağıyordu. Askeri komutanlardan ya da sivil yönetim kademelerinden kimin bağlılığından şüphe ediliyorsa, derhal işine son veriliyordu. Bu da bazı karışıklıklara yol açmaktaydı, ancak buna rağmen ordu ellerindeydi. Ne var ki millî örgütler, İstanbul'dan gönderilen sevilmeyen kimseleri görevlerine başlatmayacak kadar güçlenmişti, bunların çoğu tekrar geri dönmek zorunda kalıyorlardı. Mustafa Kemal bütün kolordu komutanlarına, görevlerine son verilmesi durumunda, yine de komutanlıklarını devam ettirmeleri yolunda kesin emir vermişti; bunun için de yeni atanan subayın ordunun ve halkın güvenine sahip biri olmadığı gerekçesi ileri sürülecekti. Mustafa Kemal yılgınlığa düşenleri yüreklendirmek ve hükümetin aldığı karşı önlemleri işlemez duruma getirmek için haftalarca uğraşmak zorunda kaldı.
Sonunda Erzurum'un kenar bir semtinde, köy okuluna benzer bir binada, bir avuç adam, 23 Temmuz 1919'da toplandı; doğu illerinden gönderilmiş karmakarışık renkli bir topluluktu bu: Eski parlamento üyeleri, memurlar, hocalar, tarikat şeyhleri, Kürt oymak beyleri, enli eğri kılıçlarıyla Lazlar… “Kongre” açıldı. Yeni Türkiye'ye giden yolda açılan ilk adımdı bu.
Aynı gün sadrazam bir genelge yayınlıyor ve ajans haberi olarak da bunu bütün dünyaya duyuruyordu: “Anadolu'da ayaklanma başgöstermiştir. Anayasa hiçe sayılarak parlamento niteliğinde meclis halinde toplantı yapılmasına kalkışılacaktır. Bütün sivil ve askeri makamlar bu girişimin kesinlikle önlenmesi için görevlidir.”
Erzurum'dan sadrazama verilen karşılıkta, parlamentoyu toplaması, o zaman böyle toplantılara gerek kalmayacağı bildirildi. Aslında hükümet yasal olmayan bir durumda bulunmaktaydı; parlamentonun dağıtılmasından sonra, anayasaya aykırı olarak yeni seçim tarihi belirlenmemişti.
Erzurum Kongresi 14 günden fazla sürdü ve oturumlar hiç de sakin geçmedi. Delegeler arasında hükümetin gizlice anlaştığı güvenilir adamları da vardı. Daha kongre başlar başlamaz, Mustafa Kemal'in doğu illerinden seçilmiş temsilci olmadığı için toplantıya katılmaya hakkı bulunup bulunmadığı sorunu ortaya atıldı. Çoğunluk şekle ilişkin bu eksikliği dikkate almadı ve Mustafa Kemal'i başkanlığa seçti.
Bir kez daha Paris, Mustafa Kemal'e amaçları doğrultusunda yardımcı olmuştu. Almanlara zorla kabul ettirilmiş Versailles Barışının koşulları, kısa süre önce öğrenilmiş bulunuyordu; buna bakarak Türkiye'de kendisini nasıl bir yazgının beklediği konusunda kesin sonuçlar çıkarabilirdi.
İkincisi, bir hayli çok dostça çabalarla, Paris barış konferansına davet edilmiş bulunan Türk heyetinin çabaları tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Sadrazam Damat Ferit Paşa ülkesinin sözcüsü olarak verdiği savunma söylevinde pek de başarılı olmamıştı.
Müttefikler arası yüksek kurul önünde yaptığı konuşmasında, ilkin savaşa girmek cürmünde bütün suçu Enver'le hempalarına yüklemişti; bu melun komite adamları halkı aldatmışlar ve arzusuna aykırı olarak savaşa sürüklenmişlerdi. Şimdiki hükümet bundan dolayı sorumlu tutulamazdı.
Suç ve cürüm sözleri, barış yargıçlarının kulağında hoş yankılar yapmıştı, moral bakımdan buna önem vermekteydiler. Fakat sonra Damat Ferit konuşmasını sürdürüp, Wilson'un on dört maddesine ve halkların kendi yazgılarını kendileri belirleme hakkına dayanan dünya adaletini, Osmanlı devleti için, hem de sadece 1914'deki eski sınırlarıyla değil, Türklerin oturduğu çeşitli yöreleri de içine alan daha geniş sınırlarıyla isteyince hava birden değişti. Sadrazam ayrıca Arap illerine özerklik vermeyi vadediyor ve Türkiye'nin ilerde Avrupa'nın yüksek kültürüne saygı göstereceğini garanti ediyordu.
Bu kadarı biraz fazlaydı ve durumun bir hayli yanlış anlaşılmasıydı. Fransa başbakanı, ihtiyar Clemenceau, cevabını, daha doğrusu sadrazamın ağzının payını verdi. Yenenle yenilen arasındaki farkı, iğneleyici bir alayla belirttikten sonra, Osmanlı devleti temsilcilerine ısırıcı birkaç dostluk gösterisinde bulundu. Türklerin oldum olası barbar bir halk olduğunu söyledi. Nereye ayak bastılarsa, oranın kültürü yıkılıp son bulmuştu.
« 01 ... 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 ... 56 »