Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – III : 26
Mustafa Kemal de bu noktada boyun eğmek zorunda kaldı; ne var ki ilerde görüleceği üzere bunu kabul edişi de, başarısındaki yardımcı öğelerden biri olmuştur.
Resmî hükümet Anadolu'nun dümen suyuna girip, bizzat padişah da hiç değilse görünüşte, işbirliğini zorunlu sayınca -yeni seçimlerin yapılmasının yanı sıra- ikinci ve çok daha önemli bir göreve el atılabilirdi. Şimdiki gibi bir dünyada, tatlılıkla söz geçirmek çok zordu. Millî programın mağrur sözleri, eğer ardında gerçek bir güç yoksa boş laflar halinde kalmaya mahkûmdu. Bağımsızlık pazarlıkla elde edilemezdi; bir ülkeyi ele geçirmiş olanın, dostça sözlerle pohpohlanarak çekip gitmesi sağlanamazdı. Şurası kesin bir gerçektir ki, önder -herhalde sadece o- daha en baştan savaşarak bir hesaplaşmanın kaçınılmazlığını anlamıştı, fakat başına zafer çelengi takma sevdalısı generallerden değildi. Hiç şüphe yok ki, eğer olanağını bulabilseydi, hedefine barışçıl yollardan ulaşmayı yeğlerdi. Fakat böyle bir şey hiç de olası görünmüyordu. Böylece şimdi ordunun kalıntısından, işe yarayacak yeni bir silahlı kuvvet yaratmak çabalarına girişti. Mütarekenin öngördüğü şekilde askerler terhis edileceği yerdi, alaylar yeniden güçlendirildi; subayların görevlerine son verileceği yerde, ayrılmış olanlara bile yeniden görev verildi; silâhlar teslim edileceği yerde, toplanıp elden geçirildi ve yeniden birliklere dağıtıldı. Düzenli kıtaların yanı sıra gönüllü birlikleri kuruldu. Şaşırtıcı olan, uzun savaşlardan ve bunca ağır kayıplar verilmiş olmasından sonra dahi, halk yığınlarının savaşmak için seve seve koşup gelmeleriydi; daha da şaşırtıcı olanı ise bütün bunların açıkça işgal kuvvetlerinin gözleri önünde cereyan etmesiydi.
Damat Ferit kabinesi, Sivas'tan düşürüldüğü zaman, yüksek komiserler Anadolu'da ciddi olarak hesaba katılması gereken yeni bir gücün -ya da onların anladığı şekilde yeni bir partinin- doğduğunu hemen anlamışlardı. Şimdi, milliciler Türkiye'de ağır basan etken olduklarına ve yeni hükümet de onlarla anlaşma yaptığına göre, işgalci patronlar onlarla yakınlık kurmak yollarını aradılar. Onlara gelecekteki barış antlaşması için ihtiyaçları vardı; ayrıca müttefiklerin her biri, daha sonraları Türkiye'de nüfuz kazanmak hesaplarıyla yaranmak istemekteydiler.
Bunun üzerine müttefiklerin temsilcileri yarın belki de sadrazam olacak bu “yeni adam”la temasa geçmek için ikide bir Sivas'ta boy göstermeye başladılar. Ne istediğini çok iyi bilen bu general, her geleni çok güçlü biçimde derinlemesine etkiliyordu; sözünü esirgemiyor, dolambaçlı yollara sapmıyor, çok net evet ve hayırlarla, kısa ve kesin konuşuyordu; Doğuda görülmesine alışılmış insanlardan bambaşka bir adamdı. Görüşmelere her zaman için hazır görünüyor, fakat temel isteklerinden ödün vermiyordu. “Bütün Arabistan'ı, ayrıca Suriye'yi alabilirsiniz” diyordu, “Fakat Türkiye'den elinizi çekiniz. Biz sadece her halkın hakkı olanı istiyoruz. Kendi millî sınırlarımız içinde özgür bir devlet, hepsi bu kadar, ne bir zerre fazla, ne bir zerre eksik.” Yenilmiş biri böyle mi konuşurdu? Ona söz geçirilecek gibi değildi, bir hayalpereste benziyordu.
Galipler havanın başkentte de değiştiğini fark ettiler. Yine fark ettiler ki, bu sefer yeni bir partinin iktidara geçmek istemesi değildi söz konusu olan; genel bir hareketti bu, bütün halkı kapsamış bir hareket. Bununla başa çıkılabilecek miydi?
* * *
Bu sırada Paris'in dört büyükleri, yüce Valhallaların da (*) oturmakta ve dört bir yana gümbür gümbür buyruklar vermekteydiler.
Fakat bunlardan Doğu'nun payına düşen, yıldırımlardan yoksun kuru gürültüydü yalnızca. Emperyalistçe arzularını enerjik biçimde ortaya koymalarına, güçleri yetmiyordu. Kendi halkları barış özlemi çekmekteydiler. Karadeniz'de Fransız bahriyelileri isyan etmişti; İtalyan birlikleri Arnavutluk'ta savaşmayı reddetmişlerdi; Whitehall'de savaş bakanlığı önünde İngiliz askerleri toplanıp, ordunun terhis edilmesinin geciktirilmesini protesto etmişlerdi. Her haberin göz açıp kapanıncaya kadar kulaktan kulağa yayıldığı Doğu'da, bütün bunlar ayrıntısıyla öğrenilmiş bulunuyordu.
« 01 ... 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 ... 56 »