Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – III : 29


AVRUPA İLE ASYA ARASINDAKİ ADAM: GAZİ MUSTAFA KEMAL – III

DAGOBERT VON MIKUSCH


Orada hayat sert ve kısırdır. Yazlar kızgın sıcak, kışlar dondurucudur; bütün yıl boyunca ya kar fırtınası ya da toz fırtınası vardır. Kentin hemen surları önünden başlayan bataklık, geniş çukur ova kötü miyazmaların yatağıdır; sıtma ile dizanteri de gedikli konukları. Halk yoksuldur, kazanç olanakları kısıtlıdır. Kağşamış bağdadî yapı evler, bel vermiş ve eğrilmiş dururlar; hiçbir pencere düzgün değildir, hiçbir kapı da doğru dürüst açılıp kapanmaz. Tek tük taştan evleriyle en iyi görünümdeki Ermenilerin Mahallesi, yıllar önce yanmıştır; kentin ortasında geniş bir tören alanı oluşturmaktadır. Her yanda, yıkıntılarda bile, büyük bir geçmişin izleri görünür. Nice halklar, nice kültürler, buraya bir şeyler bırakmıştır: Hititler, Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular… Kent zaman zaman Haçlıların eline de geçmiştir. Timurlenk Ankara yakınlarında I. Beyazıt'ın Osmanlı ordusunu tam bir bozguna uğrattıktan sonra kent, Moğollar tarafından yakılıp kül edilmiştir. Kente egemen kale tepesinin üstünden bakılınca, kentin eski üçlü surlarının bir kısmı hâlâ görülebilir, burası geçmiş kültürlerden çeşitli ören parçalarını sinesinde barındırmaktadır.
Hayat Doğululara özgü ağırkanlılık içinde uyuklar. Yapacak pek az işi olan Türk memurlar, kahvelerin önündeki tahta peykelere oturup hafiften guruldayan nargilelerini ağır ağır içerler. -Üzeri taşlarla, çukurlarla dolu ve bir yağmurda diz boyu çamur deryasına dönüşen toprak yollar olan- caddelerde bir taşra kentinin seyrek trafiği göze çarpar. Yerli kadınlar birkaç yerinden yamalı, kocaman şalvarlar giyerler; başlarına geçirdikleri alacalı geniş örtüler omuzlarını ve kalçalarını kapatır, örtünün bir ucunu yüzlerine doğru çekiştirirler, böylece sadece bir gözleri açıkta kalır; bunlar önleri açık küçük dükkânlarda pek az alışveriş yaparlar, aldıkları da ancak yaşamak için gerekli şeylerdir. Öküzlerin çektiği bir köylü arabası yaklaşır; iki tekerli, ilkel bir arabadır bu, tekerlekleri tek parça ağaç tandır, dingili yağlanmamıştır. Bu ağır taşıtın gacırtısı ve tangırtısı çok uzaklardan duyulur, bütün caddeyi doldurur. Araba ağır salyangoz yürüyüşüyle önünüzden geçer; çıkardığı sesler yavaş yavaş uzaklarda hüzünlü, tek sesli bir nağme gibi yankılanıp kaybolur. “Kağnı”dır bu, ülkenin başlıca taşıtı; zamanın hiçbir rol oynamadığı bir hayat temposunun pek etkileyici simgesidir.
Böylece nice kuşakları nice kuşaklar izlemiştir. Dünya da olup bitenlere ilişkin pek zayıf dalgalar, bu ücra bozkır kentine kadar ulaşabilmekte, fakat hayatın sonsuz tekdüzeliğinde hiçbir şeyi değiştirmemektedir.
1919 yılının aralık ayında, bir ikindi üzeri, Ankara'nın sokaklarında her zamanki gibi, sağır-dilsiz satıcının çıngırağı duyuldu, birkaç para karşılığı “Acans” satıyordu, birkaç yapraklık bir çeşit günlük gazeteydi bu. Telgrafla alınmış kısa haberlere ilk göz atanlar, belirgin bir heyecana kapıldılar; onlara başkaları da katıldı; ellerini kollarını sallayarak konuşan, canlı gruplar oluşuverdi; sağır-dilsizin elindeki gazeteler kaşla göz arasında bitmişti. Çok geçmeden haberi bütün kent öğrenmiş bulunuyordu: Mustafa Kemal, bugünkü Acans öyle bildiriyordu, Sivas'tan yola çıkmıştı, yarın da Ankara'da olacaktı. Herkes biliyordu bu adı, kısaca onu “Paşa” diye tanıyorlardı. Köylü halkın gözünde çoktandır bir efsane kişiliği olmuştu; kurtarıcıydı o. Allah, kendisine inananları kurtarmak için, en sıkıntılı bir zamanda onu göndermişti.
Ankara'nın yarım saat doğusunda bir dış semt olan Çankaya vardır, daha yüksekte, daha sağlıklıdır; ateşli hastalıklar buraya daha az ulaşabilmektedir; yüksek memurlarla bazı zenginlerin köşke benzer evlerinin bulunduğu bir yerleşim yeridir. Sivas'tan gelen yol oradan geçer. Yolun iki yakası, ertesi gün sabahın erken saatinden beri, gelecek olanı bekleyen yoğun bir kalabalıkla dolmuştu. Bütün kent ayağa kalkmış gibiydi; çevre köylerden gelenler vardı, davulları ve zurnalarıyla hazır bekliyorlardı. Yakındaki Hacı Bayram Veli dergâhından dervişler de, önlerinde büyük yeşil bayrakları gösterişli bir alay halinde göründüler. O zamanlar kadınlar erkeklerin topluluğuna katılamazlardı; biraz ötede yamaçların eteğinde yan yana dizilmişlerdi. Uzaktan kara renkli ya da alacalı kocaman kuşlara benziyorlardı.
Uzun bekleyiş saatlerinden sonra, uzakta yolun üstünde, giderek yaklaşan bir toz bulutu belirdi. Bir otomobil patırtılar çıkararak yaklaştı, savaştan kalma, her an son nefesini verecekmiş izlenimi veren,
«   01   ...    19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   ...    56   »