Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Avrupa ile Asya Arasındaki Adam: Gazi Mustafa Kemal – IV : 01


AVRUPA İLE ASYA ARASINDAKİ ADAM: GAZİ MUSTAFA KEMAL – IV

DAGOBERT VON MIKUSCH


Türkçesi: Esat Nermi Erendor
Nurer Uğurlu başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
Dizgi - Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti.
Mart 2000


12. AVRUPA VE ASYA

Avrupa'nın içine düştüğü şaşkınlıktan sıyrılabilmesi için bütün bir kışın geçmesi gerekti. 1922 yılı devrimin ve savaşın başlamasından bu yana dördüncü yıl, ülkeye bahar gelmiştir ve Doğu temsilinde dış görünüm bakımından, Sakarya Savaşı'ndan yedi ay önce yaratılmış olan sahnede hiçbir şey değişmemiştir.
Her iki ordu karşılıklı duruyordu, yerlerinde âdeta kristalleşmişlerdi; siperler ve tel örgüler ardından birbirini gözetleyen iki düşmandırlar, topların ağızları tehditler savururcasına birbirlerinin üstüne çevrilmiştir, fakat namlular susmaktadır.
Bu iki orduda zamandan etkilenme farklıdır, karakterler farklıdır. Türk bekleyebilme yeteneğine sahipti, sabrı taşmadan bekleyebiliyordu. Soğukkanlıydı, çevresindeki dünyayı pek az umursayabilme gücünü gösterebiliyordu, tok gözlüydü, azla yetinebiliyordu, köylü alışkanlıklarından kaynaklanan basit bir alçakgönüllülüğü vardı, bütün bunlar şimdi onun için birer avantaj olmuştu. Sabretmede, yoksulluğa katlanmada, hiç sona ermeyecekmiş gibi görünen sıkıntılara, aksiliklere dayanmada, düpedüz hiçbir şey yapmadan durabilmede daha güçlü olan oydu. Daha az düşünüyordu, bu nedenle de çaresizliğe daha kolay rıza gösteriyordu. Sabırlı bekleyişini bile yazgının bir belirlemesi olarak görüyordu. Çok eskiden beri büyüklerin buyruklarına boyun eğmeye alışmıştı. Ona savaşmak buyruğu verilir, savaşır; ona sabret denir, sabreder, nedenini ve niçini sormaz. Aynı zamanda gerçekten demokratik bir bağla üstü ve astı birbirine kenetlenmiştir. Subayları üstlendikleri yüksek görevlere ve sorumluluklara rağmen hiçbir ayrıcalıklı durum istemez; basit askerin yoksul hayatını paylaşır, aynı sıkıntılara katlanır. Cephe komutanı İsmet Paşa, eskimiş, yalın üniforması içinde, çukura kaçmış gözleri ve zayıflamış yüzüyle siperlerdeki neferden hiç de farklı değildir.
Yunanlı, Avrupalı Yunanlı böyle değildir. Büyük umutları vardır; ruhça ve bedence hareketlidir, kararsız mizaçlıdır, kanına işlemiş bulunan bir şeyler yaratma, bir şeyler yapma dürtüsüyle, hızı giderek artan bir tempoda daha büyük, daha olağanüstü işlere yönelmeye yeteneklidir. Fakat uzun süre beklemeye dayanamaz, sabrı çarçabuk tükenir, hareketsizlik içinde heyecanı felce uğrar; boş kalmak ve can sıkıntısı onun duyarlı sinirlerini örseler, bir eylemde bulunmadan bekleyip durmak iradesini harap eder. Rahat yaşamaya alışmıştır, yokluklara katlanamaz, böyle bir duruma düşmek bedenini, daha ağır biçimde de ruhsal yapısını zedeler. İçine sokulduğu ortamı, yazgım buymuş diye, uysalca kabullenmeyi bilmez, aksine şiddetle tepki gösterir. Düşüncesi asla dinginlik hali tanımaz, kendi kendisiyle başbaşa kalınca ve bu başbaşa kalmak süreleri uzadıkça, sorular yöneltir, zihni bulanır, kuşkulara kapılır, güveni sarsılır, inancı körlenir.
Türklerle Yunanlıların birbirlerinin karşısında durup beklemeleri bütün bir yıl sürdü; böyle hiçbir şey yapmadan, üstelik hiç aralıksız bir gerilim içinde bekleme, sinirleri daha güçlü olanın -tabiidir ki bu sırada istifini bozmadan durabilenin- işine yarayacaktı; böyle olan da Türklerdi. Yunan ordusu durgun bir su gibi kokuşma belirtileri gösteriyordu. Gem vurulamayan içgüdüler yüzeye çıkmış, ruhları sarmıştı; bu ruhlar şimdi büyük bir ülküyle coşmuyordu artık.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   ...    52   »