Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Çankaya – I : 16


ÇANKAYA - I

FALİH RIFKI ATAY


Saray, can havli ile şeriatçılığa sarılmıştır. Medrese takımı, halka bu kara kaderin tek sebebi şeriattan ayrılmak olduğunu telkin eder. Halk cesaretini kaybetmemiştir. Biz yine “yedi düvele” karşı koyarız ama padişahımızı kandıran dinsizler ve uğursuzlar olmasa, derler. Hamiyetli orta aydınlar, halk inanışı ile tatlı su Türk'ü dediğimiz, milletlerinden de vatanlarından da tiksinen alafranga takımın inançsızlığı arasında şaşkın bir ruh hâli içindedirler. Halk Mehdi bekler. Orta sınıf yarı umutsuzluk içinde bir başka mucize bekler. Üst takım hiçbir şey beklemez. Saray ve vezirler idaresi bir “idâre-i maslahat”tan ibaret. Günü gününe iş görmek. Günlük çarelerle zorlukları atlatmak.
Osmanlı coğrafyasında kendimizin sandığımız birçok eyaletler, vilâyetler devlete pamuk ipliği ile bağlıdır. Bulgaristan sözde beyliktir. Ne Doğu Rumeli'nin, ne Bosna-Hersek'in, ne de “mümtaz” denen eyalet ve emaretlerin toprakları üstünde Osmanlı harita boyası silinmemiştir. Sultan Hamid'in toprak vermiş görünmekten ödü kopar. Ama saltanat bütünlüğü kendiliğinden çözülmektedir. Devlet su aldığı bilenen, fakat henüz bütün heybeti ile deniz üstünde görünen bir gemiye benzer. İçlerin ta derinlerinde, şuurla inilemeyen yerlerinde, dudaklara kadar sesi gelmeyen bir sezinti vardır: “Ah ben memleketten önce ölsem…” Memleket, bizim ömrümüze de yetse!
Yirminci asrın krizleri henüz hayallerde bile olmadığı için, Avrupa, iki “düvel-i muazzama”lar cepheli Avrupa, kapitalist ve emperyalist Batı bütün saltanatı ve kudreti ile ayaktadır. Batı medeniyeti, liberalizm ve fetih devrinin altın çağını yaşamaktadır. Bu saltanat ve kudret dünya nimetlerinin paylaşılması üzerinde tutunur. Afrika ve Asya milletlerinin pek çoğu doğrudan doğruya sömürgedirler. Bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğu gibi, yarı sömürgedirler. Büyük devletlerden her biri can çekişen bizim imparatorluğun mirasçısıdır. İçerdeki Hristiyanlar bağımsızlık bekler.
Her azınlığın ve her büyük devlet dış bakanlığı kasasında Osmanlı Devletinin bölüşülme projeleri durur. Bir şahsın verilmeyen alacağı için yabancı donanma bu imparatorluğun bir adasını işgal etmeğe kalkar. Bereket biraz arkada 1313 Yunan Harbi zaferi, Dumeke ve daha arkada Plevne ve hele bizim batmamız, dağılmamız İngiltere'nin işine gelmez, avuntusu vardır.
Bu hava içinde zayıflar ya kadere teslim olmuşlardır, ya artık umursamaz hâle gelmişlerdir. Ruhları bu türlü olmayanlar, enerji ve gurur sahipleri de bir çare arayışı mistiği içindedirler. Bir şey doğabileceğe, bir şey olabileceğe benzer. Mercan idadisinin ikinci sınıfında idim. Şuurlu bir anlayışla olmaksızın, ben de ister istemez aynı havaya kapılmıştım. Beyazıt'taki Acem dediğimiz sahaflardan, bunların çoğu Azerbaycanlı Türkler idi, dilini hiç de anlamadığım Namık Kemal'in el yazısı ile “Rüya”sını alıp gece, isli petrol lâmbasının sönük ve bulanık ışığı altında okur, arkada kalan bir şeyin, bu şey nedir bilmezdim, bize ulaşmak için aranıp durduğu vehmine kapılırdım.
Evde bizden gizlenen baş başa konuşmalardan yarın beklemediğimiz bir şey çıkacağını düşünerek uyurdum. Bu, hapistekilerin, ebedî kürek mahkûmlarının her sabah pencereden sızan ışıktan umut almalarına benzer. Hayat yalnız umutsuz olmaz. Fakat bu umut, rüzgârlı açık havada elle korunan bir fener ışığı gibi, şimdi söneceğe benzer, titreye titreye yanar, bir müddet bütün alevini gösterir, yine titreyişler içinde çırpınıp durur.
Bitmeyen şey de bitmemiştir. Her gün akşamı eder, sabahı buluruz. “Adam sen de!” diyenler de sayısızdırlar. Düşüncelerin acısından kurtulup sokağı çıktınız mı, yürüyenler, bakkaldan erzaklarını alanlar ve yeni yaptıracakları evin temelini attıranlar vardır. Bir gerçekten yalana değil, inşallah bir yalandan gerçeğe çıkmışsınızdır.
Takunyası ile yalın ayak, resmî ceketi omzunda, cami musluğundan aptest almağa giden komiser, mektepli subay olan ağabeyimi Harbiye Nezareti avlusundaki dairesinde, gel bakalım evlât diye mektubunu okumağa çağıran alaylı binbaşı, padişah su altına dalmasından ürktüğü için Haliç'te bir kızak üstünde paslanıp çürüyen tek denizaltı teknesi, bir işçiden pek az farklı, gazete bile sökemeyen çarkçı
«   01   ...    06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   ...    62   »