Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Çankaya – I : 26
Daima sofrasının başı idi. Kendine alabildiğine güvendiği ve büyük sergüzeştler için bir ruh hazırlığı içinde bulunduğu görülür halde idi. Bir akşam sofrasındaki arkadaşlarına makam dağıtırken Nuri'ye (Conker):
- Seni de başvekil yapacağım, der.
- O birader, beni başvekil yapmak için sen ne olacaksın?
- Bir adamı başvekil yapabilecek adam!
Bu fıkrayı cumhurbaşkanlığı devrinde Nuri Conker bir iki defa anlatmıştı.
Mustafa Kemal için içki, kadın, buluşma, eğlence, hepsi kafasından gönlünden bir türlü kopup ayrılmayan büyük kaygının ve bir şey yapmak, bir şey yapabilecek otoriteyi avucu içine almak hırsının gölgesi altında idi.
Onu dinlemeyecekler ve lider de yapmayacaklardı.
Hürriyet için ayaklanma artık önlenemeyecek olgunlukta idi. Mustafa Kemal'in kaygısı ondan sonrası içindi. Hâlâ bir kuvvetli teşkilât ve bir program ve ihtilâli temsil edecek bir lider de yoktu. Serez'deki bir hürriyetçiyi İstanbul'a haber vermişlerdi. Soruşturma yapmak üzere yollanan Yarbay Nazım, Enver'in eniştesi idi. Öldürmeye karar verdiler. İlk vurulan odur. 7 Temmuz 1908'de dağa çıkan Niyazi ve arkadaşlarını yakalamak için İstanbul'dan gelen Şemsi Paşa Manastır telgrafhanesinden çıktığı sırada Teğmen Atıf tarafından öldürülmüştür. Kavaklı Fevzi (Çakmak) da Şemsi Paşa ile birlikte idi. Tuhaftır ki aynı Fevzi, paşa olarak, saray hesabına Mustafa Kemal'i tutup İstanbul'a götürmek için Kuvay-ı Milliye'nin ilk zamanlarında Anadolu'ya gelecek ve General Kâzım Karabekir'in yardımını isteyecektir.
Niyazi'den sonra Kolağası Eyüp Sabri, Yüzbaşı Bekir ve daha bazı subaylar birlikleri ile ayaklanmaya katılmışlardı. En sonra dağa çıkan Enver'dir. Fakat ilk hürriyet türkülerinde de yalnız Niyazi ve Enver'in, ara sıra da Fethi'nin adı geçer. Bilinen şartlar içinde en sonu Kanun-ı Esasi yeniden yürürlüğe konmuş, meşrutiyet ilân edilmiştir.
Meşrutiyet ilân olunduktan sonra Mustafa Kemal'in bütün korkuları çıktı. İttihat - ve - Terakki orduya dayanan bir gizli komite niteliğinde kalıp, devlet idaresini Sait ve Kâmil paşalar gibi eski Osmanlı ihtiyarlarına bıraktı. Sanki seçimler olup, Millet Meclisi toplanınca her şey hemen yoluna girecekti. Aslında ise Adriyatik kıyılarından Fars Körfezi'ne doğru bütün imparatorluğun şeriatçı cahil Müslüman halkı halifeye bağlı idi. Uyanık Hristiyan azınlıkların da imparatorluğu parçalayarak kendilerinin saydıkları bölgelerle ana vatanlarına katılmaktan başka düşündükleri yoktu. İttihatçılar fedaileri İstanbul'da ilk muhalifleri, polis korurluğu altında, öldürme yolunu tutmuşlardı. Mustafa Kemal'in düşündüğünün tam aksine, ihtilâlciler halkı kazanmak için, çoktan kaybettiğimiz Girit'i Yunanistan'a vermemek, Bosna-Hersek'i Avusturya-Macaristan İmparatorluğundan geri almak, Bulgaristan'ın bağımsızlığını tanımamak gibi bir irredantizm edebiyatı tutturmuşlardı. Ben okulda iken sokak gösterilerinde Budin (Budapeşte) türküleri bile okuduğumuzu hatırlarım. Hürriyet türkülerinden birinin mısraı şu idi: “Alalım düşmandan eski yerleri!”
Ordu politika batağı içinde idi. Teğmen yarbaya selâm vermez olmuştu. Talât (sonradan Sadrazam Talât Paşa…):
- Vallahi ben de şaştım, kaldım, diyordu.
« 01 ... 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 ... 62 »