Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Çankaya – II : 10
- Çünkü diyor, Tanzimatçılar bir millet değil, bir vatan yapmaya çalıştılar. Tarih gösteriyor ki eğer millet kalırsa, kaybolan vatanı yerine koymak imkânı vardır. Biz parçalanırsak, elden ele geçersek millet olarak kalabilir miyiz? Devletin çekildiği yerlerde Türklüğün tükendiğini görmüyor muyuz? Fes Köstence'de hamalın, Filibe istasyonunda pabuç boyacısının başında kalmış…
Hürriyet - ve - İtilafçılardan bir kısmının basit bir formülü var: Düvel-i muazzamanın adaletine sığınmaktan başka çaremiz yoktur. Eğer onlara günahlarımızı affettirmek istiyorsak, hemen darağaçlarını harpçiler ve İttihatçılarla donatmaya bakmalıyız.
Bir kısmı o kadar öççü ki âdeta sevinç içinde. İkide bir yüzünüze:
- İşte battık… der.
Bu sözü de:
- İyi ki battık… der gibi söyler.
Biraz isyan etmek isterseniz:
- Hâlâ mı o kafa? diye bir kahkaha püskürür.
Yaşamak ve beklemek lâzımdı. Genç ve cesaretli idim. Gazeteciliğe atılmak istiyordum. O sırada “Akşam” gazetesinin ortaklığı fırsatı çıktı.
Bab-ı âli caddesinde Reşid Efendi Hanının birkaç odasına sığınan “Akşam” gazetesi kötü baskılı, az satışlı, avuç kadar bir şeydi. Üç ortağın -Necmeddin Sadak, Kâzım Şinasi ve Ali Naci- yazıcıdan fazla sermayeye ihtiyaçları vardı. Bir dostumuz teşebbüsü ele aldı. O, Yahya Kemal, Fazıl Ahmet, Rıfat Müeyyet ve ben Akşam sahipleri ile beraber bir şirket kuracaktık. Günlerce toplanarak, konuştuk, dağıldık. Nihayet ben babamdan kalma evin satışından arttırdığım beş yüz lirayı yatırdım, İngiliz Rıfat diye tanınan Rıfat Müeyyet de parasını verdi. Beş ortak olduk.
Bab-ı âli camiinin bitişiğindeki kırmızı ahşap binayı vaktiyle İttihat - ve - Terakki tutmuş. İçine bir iki düz makine yerleştirmiş. Maksat “Yeni Mecmua”yı çıkarmak. Hepsi merkez-i umumî üyelerinden Küçük Talât'ın üzerinde idi. Ben “Yeni Mecmua”yı da çıkarmak şartıyla, binayı ve makineleri devraldık. Ziya Gökalp'ın dergisini ziyanına katlanmak mümkün olduğu müddetçe çıkardım.
Yeni bina ayaküstü olduğundan, elverişli bir toplantı yeri idi. Üst kat odalardan bir kısmını sonradan Matbuat Cemiyetine kiralamıştık. İstanbul'un kalburüstü yazarları ve fikir adamları ile sık sık buluşur, dertleşirdik. Ben gazetenin üçüncü sayfasının başında “Günün fıkrası”nı yazıyordum. Yakup Kadri de bitişiğimizdeki “İkdam” gazetesinin ikinci sayfasına yerleşti. Pek az, geçindiremeyecek kadar az kazanıyorduk. Hiç olmazsa, içimizi dökebiliyorduk.
Ara-kabine düşerek yerine Tevfik Paşa hükûmeti geçmiştir. Artık saray ve sarayla oynayanlar, Bab-ı âli üzerinde tam hükümlerini yürütmektedirler. Hürriyet - ve - İttihatçılar da padişahı ele geçirmeğe uğraşmaktadırlar. Tevfik Paşa kabinesinde Hürriyet - ve - İtilafçı Rıza Tevfik'i Maarif Nazırı olarak buluyoruz.
Bir gün köprüye doğru gidiyordum. Bir otomobil durdu, içinden gülerek, seslenerek Rıza Tevfik indi, karşı kaldırımda bir İngiliz yüzbaşısına doğru yürüdü. Bir şeyler anlattığı zaman, yüzbaşı soğuktu bile…
Bir Osmanlı nazırı için bir İngiliz yüzbaşısından iltifat görmek… O, şimdi, daha bir yıl önce Şam sokaklarında bir Suriyeli eşrafın bir Osmanlı kumandanı ile selâmlaşabilmesi kadar, göstermeğe ve gösterişe değen bir hâdise idi.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 ... 71 »