Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Çankaya – II : 68


ÇANKAYA - II

FALİH RIFKI ATAY


Harp Reisi vak'ayı haber alır almaz gece yarısı bir zabit yolladı, hastanın bileklerine kelepçe vurdurdu. Hayran Baba'yı sürükleye sürükleye Haydarpaşa iskelesine indirdiler, zavallı adam doğruca sehpaya gittiğini sanıyordu:
- Beni asmağa götürüyorsunuz, biliyorum, sabaha kadar sabretseniz ne olur? diyordu.
Hayran Baba'yı getirdiler, o bitkin hâlinde taş locaya attılar. Bizler Sultanahmet tevkifhanesine naklolunacağımız sırada eline kelepçe vurulduğunu ve omzuna bütün eşyasının yüklendiğini gören Hayran Baba:
- Ölüm eziyeti dediğin beş dakikalıktır. Bu cevrü cefaya ne lüzum var? diye inliyordu.
Hayran Baba idam olunacağını bilerek yirmi gün yirmi gece taş locada aç ve ilâçsız yattı. Biraz merhamet duygulu gardiyanlar bile aynı locanın yanındaki locada yatan bir öğretmene:
- Şu pencereden zavallıya biraz süt veriniz! diye yalvarıyorlardı.
Hayran Baba bu yirmi günün ölüm bekleyişi içinde kıvrandı. “Şu kapıyı bir lâhza açınız, biraz hava alayım!” diyordu.
Ve böylece loca rutubeti ve açlık içinde yirmi gün işkence çektikten sonra, bir gece sabaha karşı kendini asılmak için uyandırdıkları zaman, tıpkı hürriyete kavuşuyor gibi sevindi, subayın omuzlarını okşadı.
***
Hüseyin Hüsnü Paşa, âyan azasından aksakallı, inmeli ihtiyar bir efendi idi. Gündüzleri çoluğu çocuğu paşayı kolundan, koltuğundan tutup kendisine bahçede biraz nefes aldırırlardı. Bir gün çocukları yine paşayı köşkün kapısından bahçeye çıkarmak üzere iken, dış kapının zorlandığını, subaylarla polislerin içeriye daldığını gördüler.
Hüseyin Hüsnü Paşa Hareket Ordusu kıt'alarının başında bulunanlardan olduğu için hapsedilecekti. Tutmaya gelenlerin başında, muharebede toplarını bırakarak kaçtığı için askerlikten kovulan ve mütarekede yine hizmete alınan bir binbaşı vardı. Paşanın köşke alınmak üzere olduğunu görünce hemen tabancalarını çektiler ve kapıya hücum ettiler.
- Çabuk açınız!
- Kimi arıyorsunuz?
- Paşanızı almaya geldik…
Hüseyin Hüsnü Paşa ihtiyar bir feriktir. Gelenler mülâzım ve başları binbaşı. Bir yandan çizmeleriyle vurmakta, kapıyı omuzlarıyla itmekte, kasaturalarıyla kilidi zorlamakta idiler. Kadınların çığlıkları arasında kapı kırıldı, sinema ilânlarındaki polis baskınlarına imrenen bu binbaşı ile küçük subaylar başları öne uzanmış, parmakları tabancaların tetiğinde, aksakallı inmeli komutanın ve kadınların üzerine atıldılar:
- Haydi, gideceğiz!
Paşa:
- Müsaade ediniz, giyineyim! diye rica etti. Çünkü arkasında entarisiyle robdöşambrı vardı. Mülâzım: “Hayır, lüzumu yok, böyle gideriz!” diyordu.
Nihayet bir başkası bir elinde saati, bir elinde tabancasını tutarak:
- Haydi beş dakika müsaade! dedi.
«   01   ...    58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68   69   70   71   »