Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Çankaya – II : 70


ÇANKAYA - II

FALİH RIFKI ATAY


- İşlerimiz çok, birkaç güne kadar çıkartırız, cevabını verirmiş.
Mustafa Paşa arada kendiliğinden bir şahit daha icat eder. Kararın yeniden ağırlaştırılmasına karşı koyan üyelerle kavga çıkar. Bir iki gün sonra bu üyelerin değiştirildiğine dair nezaretten emir gelir. Merkez Komutanlığı vak'ası bu sırada olmuştur.
Nusret'i tekrar mahkemeye çağırdılar. Patrikhaneden dört yeni kadın şahit getirilmişti. Nusret hâkimlerin karşısında iken, ezberlediklerini söyleyen kadınlara:
- Nusret Bey burada mı? Tanıyor musunuz? diye sorulunca kadınlar:
- Tanıyoruz ama burada değil! cevabını vermeleri üzerine, tekrar dışarıya çıkarmışlar, bir müddet sonra yerlerine dönerek:
- Nusret budur, diye göstermişlerdir.
Hükûmet düşmesi üzerine Mustafa Kemal aleyhine koğuşturma yapıldığı zaman bu çift tutanaklar meydana çıkmıştı.
Nusret kullanılmaktan kayış hâline gelen iskambil kâğıtları ile fal açarak ölümünü bekliyordu. Nihayet bir akşam locaya indirmek üzere aramızdan aldılar. Bize ağlayışlı bir sesle veda etti. Sanki hayattan kopup gittiğine değil de, dostlarından ayrıldığına yanıyordu. Kapıdan çıkarken pantolonunun yamasını gördüm.
Sabaha doğru koridorda süngülü muhafızların ayak seslerini duyduk. Nusret, sehpaya gidiyordu. İbrahim Fevzi karyolasının ucuna çıktı, ezan okumaya başladı.
Karısına ve çocuklarına bile gösterilmemişti. Göğsüne asılan yaftada “para çalmak için kıtal yaptığı” söylenen Nusret'in yamalı pantolonu cebindeki cüzdanında yalnız bir kâğıt lira bulmuşlardı.
Sabahın ilk saatlerinde tevkifhane avlusundan, zavallı karısının çığlıkları geliyordu.
***
Bir akşam da eski vali ve Dahiliye Nazırı Hâzım Bey'i müdürün yanına çağırdılar. Koğuşa dönmediği için merak ettik: Aşağı locaya indirmişler, ertesi sabah asacaklarmış.
Hâzım Bey dürüstlüğünden, namusundan ve kanun saygısından başka hiçbir hikâyesi söylenmeyen bir devlet emektarı idi. Bu idam, tam bir “katil”di.
Hâzım Bey locaya iner ve ölüm nöbetini bekler. Sabaha doğru biraz dışarı çıkmak ihtiyacını duyar. Loca kapısının deliğinden subayı çağırtarak:
- Tuvalete kadar gideyim. Kapıyı açar mısınız? der,
Subay: “Canım efendim yarım saat sonra ölüp gideceksin. Biraz kendini tutuver!” cevabını verir.
Sultan Hamid'in Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa'nın oğlu damatlardan idi. Hâzım Bey'le eski tanışıklığı olduğu için, meğer o akşam saraya gitmiş. Vahdettin'in yanına çıkmaya muvaffak olmuş. El öpmüş, etek öpmüş, nihayet Hâzım Bey'in idamdan affedilerek cezasının ebedî hapse çevrilmesi için müsaade alabilmiş. Mahkumu sehpaya götürecek olanlar son hazırlıklarını yaparken, nefes nefese koşan memurlar iradeyi tevkifhane müdürüne getirmişler.
Hiç uyumamıştık. Sabaha doğru koridordaki ayak seslerini bekliyorduk. Sesler duyuldu. İbrahim Fevzi ezana başlamadan, koğuş kapısı açıldı. Yataklarımıza dikilip baktık: Hâzım Bey!
İpten indirilmiş kadar sarı idi. Bir müddet yutkundu, sonra:
«   01   ...    60   61   62   63   64   65   66   67   68   69   70   71   »