Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Cuma Kitapları » Yazı Devriminin Öyküsü : 02
Türkler, Müslümanlığa girmeden önceki dönemlerinde, kendi alfabeleri olan Köktürk, Uygur alfabelerini, zaman zaman başka alfabeler de kullanmışlardır. Müslümanlığı kabul ettikten sonra, aşağı yukarı bin yıllık bir süre içinde, Arap harfleriyle okuyup yazmışlardı.
Arap harfleri Türk diline uygun değildi. Türkçenin, İslam kültür çevresine girildikten sonra, Arap ve Fars dillerinin etkisi altında bozulduğu, Arapça, Farsça sözcüklerle dolduğu, Osmanlıca denilen bu karma dilde Türkçe sözcüklerin giderek azınlıkta kaldığı bilinir. Osmanlıca, yalnız yabancı sözcüklerle değil, yabancı dillerin kurallarıyla, tamlamalarıyla da dolup taşmıştı. Birkaç yüzyıl önceden, hatta geçen yüzyıldan değil, cumhuriyet döneminin ilk yıllarından alınacak örnekler bile bunu kanıtlar. (Örneğin; Ekler bölümündeki yasa metinlerine bir göz atınız.)
Osmanlıca, sürekli olarak yazım (imla) sorunlarıyla karşı karşıya kalmış, Türk harfleri kabul edilinceye değin, harflerin düzeltilmesi, yazımın durulması yolunda öneriler, tartışmalar, girişimler, dernekler birbirini izlemiş; ancak çıkar bir yol bulunamamıştı.
Arada, Latin harflerinin kabulünü isteyenler de olmuştu.
Soruna değinenlerin ilki Münif Paşa'dır. Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye'de (Osmanlı Bilim Derneği) verdiği konferansla bu konuyu ortaya atmıştı.
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra, alfabe ve yazım sorunlarını Ali Suavi, Namık Kemal ve başkaları tartışma alanına getirdiler. Şinasi ile Ebüzziya Tevfik, birtakım düzeltme girişimleri yaptılar. Şemsettin Sami de bunlara katılır. Ancak, onun Latin harfleri üzerinde de durduğu, Arnavutlar için Latin alfabesi düzenlediği bilinir (1). O yıllarda, Latin harflerinin yandaşları bulunduğu, Namık Kemal'in konuya değinen mektuplarından anlaşılıyor (2). Yenişehirli Avni'nin düşünceleri de anılmalıdır (3).
Azeri yazar ve düşünür Fethali Ahundzade'nin (Ahundof) burada anılması gerekir. 1863'te İstanbul'a, harflerin düzeltilmesi için bir tasarı ile gelmiş; ancak, tasarısı ilgi görmüşse de bir sonuca bağlanmamıştı.
Ahundzade'nin, İslav (kimilerine göre Latin) harflerine dayanan bir alfabe önerisiyle Türkiye'ye bir kez daha geldiği de belirtilmektedir. (4)
1908 Meşrutiyeti'nden sonra alfabe ve yazım sorunları yeniden ortaya çıktı. 1. Dünya Savaşı'ndan önce,
Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) Enver Paşa, orduda kullanılmak üzere Enver Paşa Yazısı denilen, munfasıl (ayrışık) harflerle yazılan bir alfabeyi uygulamaya koydu. Aslında bitişik yazılan Arap harfli sözcükler, bu alfabe ile bu harflerde pek az olan sesli harflerle (ünlüler) pekiştirilerek, Latin harflerine benzer bir biçimde yazılıyordu. Ancak, ayrı yazılış Arap harflerine uymadığı için bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 ... 43 »