Ana Sayfa » Yolculamak » Alacakaranlıkta & Tonio Kröger : 37
“İçinizde benliğinizin değeri alevlenir, çünkü binlerce kişi içinde yalnızca sizin alnınızda işaret bulunduğunun ayrımına varırsınız ve bunun kimsenin gözünden kaçmadığını bilirsiniz. Dahi bir oyuncu tanıdım; günlük yaşamında hasta denecek denli bir utangaçlık ve korkaklıkla çarpışmak zorundadır. Olağanüstü duygun bir benlik duygusu, rol yapamayışla, oyunda görevi olmayışla bir araya gelince, bu yetkin sanatçıyı ve yoksullaşmış insanı bu duruma getiriyordu.”
“Bir sanatçı, gerçek bir sanatçı, sanatı toplumsal bir meslek olanlardan biri değil, ama talihi önceden çizilmiş ve ilence uğramış bir sanatçı, büyük bir kalabalık içinde belli olur; bunun için keskin bir göze gerek yok.”
“Başkalarından ayrı olmak, dünyanın geri kalanına ait olmamak, tanınmış ve görülmüş olmak duygusu, hem şahane, hem de sıkıntılı bir şey, onun yüzünde okunur. Aynı edayı, halk arasında sivil dolaşan bir prensin çizgilerinde de okuyabiliriz. Burada sivil kılık bir işe yaramaz, Lizaveta! Kılığınızı değiştirin, maske takın, bir elçilik ataşesi ya da izinli bir muhafız alayı teğmeni gibi giyinin, gene boşuna: Gözlerinizi kaldırmanız, bir söz söylemeniz pek az gerekli olacak; çünkü, herkes hemen sizi tanıyacak ki siz bir insan değilsiniz; yabancı, garip, başka, farklı bir şey…”
“Peki ama sanatçı nedir? İnsan gevşekliği ve tembelliğinin yenilmez göründüğü bundan başka bir soru daha olamaz. Bu bir vergidir diyor alçakgönüllülükle, bir sanatçının etkisinde kalan namuslu insanlar. Onlar, neşeli ve soylu yapıtların ancak neşeli ve soylu nedenlerle yaratılacağını sandıklarından, kimse burada sözü edilen verginin acınacak bir karşılığı bulunan pek kuşkulu bir vergi olduğundan kuşkulanmaz… Herkes sanatçıların pek alıngan olduklarını bilir; buysa vicdanlı ve diğerlerine sağlamca inanan insanların hali değildir… Görüyorsunuz, Lizaveta, ruhumun derinliğinde, sanatçı tipine karşı, yukarıda küçücük kentte atalarımın çingeneye, kapısını çalan serseri sanatçıya karşı beslediği kuşkuyu duyuyorum (manevi bakımdan). Dinleyin: Bir bankacı tanıyorum; saçları ağarmış bir iş adamı… roman yazmaya yeteneği de var. Bu vergiyi boş zamanlarında kullanıyor ve kimi yapıtları çok güzel. Bu üstün yeteneğe karşın (karşın diyorum) kesinlikle kusursuz bir adam da değildir; tersine, bir kez uzun ve haklı nedenlerle hapis cezasına çarptırılmıştı. Böylece yeteneğinin ayrımına ilk kez hapishanede vardı; onun mahpusluk deneyimleri yapıtlarının temel konusunu oluşturur. Buradan, biraz cüretle, şunu çıkarabiliriz: Şair olmak için herhangi bir tür tutukevini tanıma zorunluğu vardır. Bu adamın sanat esininin kaynağını, tutukevinde edindiği deneyimlerden çok, onu tutukevine götüren suçta aramak gerekmez mi? Öykü yazan bir bankacı; az görülür bir şey bu. Ama suç işlemeyen eksiksiz ve sağlam bir bankacının roman yazması? Bu, asla görülmeyen bir şey… Evet, gülün isterseniz, ama bilin ki, söylediğimin ancak yarısı şakadır. Dünyada sanat yaratımı ve onun insanlar üzerinde yaptığı etkilerden daha kaygı verici bir şey yoktur. Sanatçıların en tipik olanının, dolayısıyla en güçlüsünün en olağanüstü yaratısını alın; Tristan ile İseult gibi hastalıklı ve iki anlamlı bir yapıtı alın; bu yapıtın, sağlıklı ve olağan bir duyarlığı olan genç bir varlık üzerinde yarattığı etkiyi gözlemleyin. Onu da, yükselmiş, güçlenmiş, ateşli ve soylu bir coşkuyla dolu, belki de yaratma ateşine tutulmuş göreceksiniz… Namuslu özenci [amatör]. Biz sanatçıların ruhlarının en derin köşeleri, onun ateşli yüreği ve içten coşkusuyla düşlemlediğinden bambaşkadır.”
“Sanatçılar gördüm ki, çevresini kadınlar ve delikanlılar alıyor, onu onurlandırarak ellerindekini avuçlarındakini ona veriyorlardı; oysa ben, biliyorum ki… Sanatsal yaratının kaynağıyla, ortaya çıkışıyla ve koşullarıyla ilgili şaşırtıcı keşifler yapmaktan hiçbir zaman geri kalınmıyor…”
“Başkasında değil mi, Tonio Kröger (sorumun kusuruna bakmayın) ya da yalnızca başkasında, değil mi?”
« 01 ... 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 ... 57 »