Ana Sayfa » Yolculamak » Apartman - I : 32
- Fakat madam, niçin her defasında bu sıkıntıya katlanıyorsunuz. Arabanızı benim kapımın arkasına bırakabilirsiniz.
Utangaç kadın yanıt veremeden diz çökmüş duruyordu. Şapkasının altından kızaran ensesi ve kulakları görünüyordu. Octave üsteledi.
- İnanın, madam, beni hiç rahatsız etmez.
Onun yanıtını beklemeden arabayı alıp koridorun öbür ucuna götürdü. Onu izlemek zorunda kalan kadın kızarıp bozarıyor, günlük yavan yaşamındaki bu değişiklik karşısında kekeliyordu:
- Fakat mösyö, size zahmet olacak… kocam…
Sonra kadın utanç içinde dairesine kapandı. Octave onun aptal olduğunu düşündü. Çocuk arabası aslında onun kapıyı rahat açmasını engelliyordu ama komşusuna yardım etmişti işte. Kapıcı Gourd, Bay Campardon'un da araya girmesiyle, bu yeni düzene razı oldu.
Her pazar Marie Pichon'un anne ve babası, Bay ve Bayan Vuillaume, onu ziyarete geliyorlardı. Ertesi pazar Octave dışarı çıkarken tüm aileyi kahve içerken gördü. Rahatsız etmemek için usulca ayrılırken, kadın kocasının kulağına bir şeyler fısıldayınca adam seslendi:
- Bay Mouret, pardon! Hep işte olduğum için size teşekkür edemedim. Ne kadar hoşnut olduğumuzu söylemek isterim.
Octave'ı kahve içmeye çağırdılar. Bay ve Bayan Vuillaume'un arasına oturan genç adam iki fincan kahve içerken, tam karşısındaki Marie oturduğu yerde kızarıp bozarıyordu. Hiç rahat halini görmediği bu zavallı, silik kadın Octave'ın tipi değildi ama yüz çizgilerindeki incelik ona bir güzellik veriyordu. Kadın biraz rahatlayınca gülmeye ve çocuk arabasının öyküsünü yine anlatmaya koyuldu.
- Ah! Jules, beyefendinin arabayı nasıl kolayca götürdüğünü bir görseydin.
Kocası Jules uzun, ince yapılı, şimdiden büro işi altında kamburlaşmış, yumuşak yüzlü bir adamdı.
- Lütfen, beni daha fazla utandırmayın, dedi sonunda Octave. Önemli değildi. Madamın kahvesi çok güzel, hiç böylesini içmemiştim.
Kadın yeniden kızardı. Babası söze karıştı:
- Onu şımartmayın, bayım. Kahvesi güzel ama daha iyisi de var. Görüyorsunuz, hemen gururlandı.
- Gurur yarar getirmez, dedi Madam Vuillaume. Biz ona hep alçakgönüllü olmayı öğrettik.
İkisi de çok yaşlı, kısa boylu, kuru ve soluk yüzlüydü. Kadın siyah bir giysi içindeydi ve adamın ceketinin yakasında bir madalya vardı. Bay Vuillaume anlattı:
- Bayım, otuz dokuz yıl eğitim bakanlığında yazman olarak çalıştıktan sonra, altmış yaşımda emekli olurken bana madalya verdiler. Ama ben o gün ne yaptım? Hiç gururlanmadan, her zamanki gibi bir gün yaşadım. Madalyanın hakkım olduğunu biliyordum; yalnızca minnet duydum.
Çocukları Marie hiç beklemedikleri bir anda, çok geç dünyaya gelmişti. Şimdi onu evlendirmiş olmanın keyfiyle, emekli maaşlarıyla geçiniyorlardı.
Damatları gözlerini madalyadan ayıramıyordu. İyi çalışırsa kendisine de bir tane verirlerdi. Jules Pichon manavlık yapan dul bir kadının oğluydu. Annesi ona üniversiteyi okutabilmek için tüm dükkânın gelirini harcamıştı, çünkü zeki olduğunu söylüyorlardı. Sorbonne diplomasına sekiz gün kala kadın borç içinde ölmüştü.
« 01 ... 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 ... 58 »