Ana Sayfa » Yolculamak » Benito Cereno : 08
İspanyol anlatmayı sürdürdü, ama sanki düşte gibi, kırık dökük, ya da anlaşılması güç bir şeyi anlatırmış gibi bir hali vardı.
–“Aman Tanrım! Böyle kendimden geçmektense, en korkunç fırtınayı bile selamlamayı yeğlerim; ancak–”
Yine öksürmeye başladı, hem bu kez daha şiddetli bir nöbetti bu; bu nöbet yatıştığında, dudakları kızarmış ve gözleri kapalı bir halde, bir çuval gibi dayanağına yaslanıp kaldı.
“Aklı gidip geliyor. O fırtınadan sonra ortaya çıkan vebayı düşünüyordu”, diye kederli kederli iç geçirdi uşak; “benim zavallı, zavallı efendim!”- bu arada, bir eliyle onun bir elini sıkıca tutuyor, diğeriyle ağzını siliyordu. “Ama, biraz sabredin, senyor”, dedi gene Kaptan Delano'ya dönerek, “bu nöbetler uzun sürmez; efendi, hemen şimdi kendine gelir.”
Don Benito, yeniden canlanarak devam etti; ancak, öykünün bu bölümü çok parça parça aktarıldığından, burada özü belirtilecektir.
Anlaşıldığına göre, gemi fırtınalardan dolayı günlerce Ümit Burnu açıklarında çalkalandıktan sonra, çok sayıda beyaz ve siyahı alıp götüren iskorbüt illeti ortaya çıktı. Nihayet, Pasifik'e çıkmayı başardıklarında, direkleri ve yelkenleri öylesine zarar görmüştü ki, çoğu hasta ya da sakatlanmış olan hayatta kalmış denizciler hasarlı donanımı kullanmakta yetersiz kalıp, rüzgâr da çok şiddetli olduğundan, gemiyi kuzey rotasında tutmayı başaramadılar ve denetimden çıkan gemi günler ve gecelerce kuzeybatıya doğru savrulduktan sonra onu ansızın yalnız bırakan esinti, bilinmeyen sularda bunaltıcı bir durgun havaya terketti. Şimdi, su fıçılarının yokluğu, varlıklarından daha büyük bir tehlike oluşturuyordu yaşam için. Suyun sınırlı olmaktan da öte son derece yetersiz oluşunun neden olduğu, ya da en azından daha da ciddi ve tehlikeli hale getirdiği iskorbüt illetinin ardından ortaya çıkan ölümcül humma, uzun süren durgun havanın aşırı sıcağı da eklenince, kısa bir süre içinde dalgalar halinde, tüm Afrikalıların ailelerini ve buna oranla daha çok sayıda İspanyol'u, talihsiz bir yazgıyla, gemide kalan her bir subayı yok etti. Bütün bunların uzantısında, sonunda durgun havanın ardından güçlü batı rüzgârları esmeye başladığında, zaten parçalanmış olan yelkenler gerektiği gibi toplanıp serene sarılamadıkları gibi, her gereksinimde kullanıla kullanıla giderek iyice parçalanıp, şimdiki yırtık pırtık hale gelmişlerdi. Kaybedilen gemicilerin yerine yenilerini bulmanın yanı sıra, su ve yelken sağlamak üzere kaptan ilk fırsatta Baldivia'ya, Şili'nin Güney Amerika'nın güneybatısındaki uygar limanına yöneldi; ancak kıyayı yaklaştığında, yoğun sis görüşü engelledi. O zamandan beri, hemen hemen tayfasız, yelkensiz ve susuz olarak; ara ara eskilere eklenen ölülerini denize bırakarak, ters rüzgârlar ve aldatıcı akıntıların rakete çarpan bir top gibi oyuncak ettiği San Dominick, durgun hava yüzünden giderek cılızlaşıp güçten düştü. Ormanda kaybolmuş bir adam gibi, en az iki kez rotasını şaşırdı.
“Ama, bütün bu felaketler süresince”, diye boğuk bir sesle devam etti Don Benito, yarı yarıya uşağı tarafından sarmalanmış olarak, “Sizin deneyimsiz gözlerinize azılı asiler gibi görünüyor olsalar da, efendilerinin bile böylesine koşullar altında düşünemeyeceği denli huzursuzluk vermeden davrandıkları için şu gördüğünüz Zencilere teşekkür borçluyum.”
Bu noktada, belli belirsiz bir biçimde de olsa, gene düşecek gibi oldu. Gene zihni gidip geldi, ama kendini toparladı ve daha az karmaşık bir biçimde anlatmayı sürdürdü.
“Evet, efendileri, kara adamları için prangalar, zincirler gerekmediğine beni ikna etmekte haklıymış; bu yüzden, onun aktarımlarında hep olduğu gibi bu Zenciler hep güvertede kaldılar -aşağıya sokulmadılar, Gineliler de öyle- yolculuğun en başından beri, kendilerine tanınmış sınırlar içinde gönüllerince ve özgürce dolaşmalarına izin verildi.”
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 ... 51 »