Ana Sayfa » Yolculamak » Benito Cereno : 09


BENITO CERENO

HERMAN MELVILLE

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 89


Bir kez daha o donukluk geri geldi -zihni başıboş gezindi- ama toparlanarak yeniden anlatmaya başladı.
“Ama, işte bu Babo'ya, Tanrı tanık, yalnızca bana baktığı için değil, ona her şeyden önce, ara sıra homurdanarak meydan okuyan daha cahil kardeşlerini yatıştırma erdeminden dolayı çok şey borçluyum.”
“Ah efendim”, diye başını eğip iç çekti, “benden söz etmeyin; Babo bir hiç; Babo yalnızca görevini yaptı.”
“Sadık adam!” diye haykırdı, Kaptan Delano, “Don Benito, böyle bir dosta -ona köle demeye dilim varmıyor- sahip olduğunuz için sizi kıskanıyorum.”
Kara adam, beyaza destek olmuş, efendiyle köle öylece karşısında dururken, Kaptan Delano, bunun, bir yandan bağlılığı, diğer yandan karşılıklı güveni simgeleyen güzel bir tablo olduğunu düşünmeden edemedi.
Bu sahne adamların görece konumları arasındaki ayırımı ortaya koyan giyimlerindeki karşıtlıkla daha da yüceliyordu. İspanyol, koyu renk kadifeden bol bir Şili ceketi giymişti; kısa pantalonu beyazdı, uzun çoraplarının üst kısmında ve dizlerinde gümüş kopçalar vardı; geniş kenarlı Meksika şapkası ince ketenden yapılmıştı; enli kuşağındaki bir düğümden sarkan narin kılıç gümüş kakmalıydı ki, bu sonuncusu, bir Güney Amerikalı beyefendinin giyimindeki süs olmaktan çok, yararı açısından değişmez bir parçaydı o günlerde. Ara sıra yineleyen sinirsel kasılmaların neden olduğu aksaklığın dışında, giyiminde, çevredeki göz zevkini bozan karışıklıkla, özellikle de ana direğin ötesindeki tümüyle siyahilerin oluşturduğu zavallı yoksul azınlıkla garip bir biçimde ters düşen belirgin bir özen vardı.
Uşağın üstündeyse, kaba sabalığından ve yamalarından anlaşıldığına göre, eski bir gabya yelkeninden yapılmış bol bir pantalondan başka bir şey yoktu; pantalon temizdi ve bir parça halat lifiyle bel kısmında toplanmıştı ve zaman zaman bağışlanmayı dilermiş gibi uysal bir havaya bürünen adama, adeta dilenmekte olan bir San Francis keşişi görünümü veriyordu.
Her ne kadar, zamana ve zemine uygun düşmese de -en azından anlayışı kıt Amerikalı'nın gözünde- ve tüm dertlerinin arasında garip bir biçimde yaşamayı sürdürüyorsa da, Don Benito'nun giyimi, hiç değilse moda açısından kendi sınıfından Güney Amerikalıların o günkü giyim tarzının dışında sayılmayabilirdi. Öte yanda, Buenos Aires'den denize açılarak bu yolculuğa çıkmış olmakla, genelde halkı sade ceketleri ve bir zamanlar aşağı sınıfa özgü pantolonları benimsememiş, ancak yakışık alır bir değişiklik yaparak, dünyanın en ilginç giysilerinden sayılabilecek taşralı giyimlerine bağlı kalmış olan Şili halkından olup, sürekli orada oturduğunu doğrulamıştı. Gene de, yolculuğun hiç de parlak olmayan öyküsü ve kendi solgun yüzü açısından değerlendirildiğinde, İspanyol'un albenisinde sanki, veba salgını sırasında Londra sokaklarında yalpalayarak yürüyen sakat bir saray adamını çağrıştıran bir uyuşmazlık var gibiydi.
Öykünün, şaşırtıcı olmanın yanı sıra, en ilgi uyandıran kısmı, sözü edilen enlem dereceleri açısından düşünülünce, durgun hava ve daha da önemlisi geminin uzun süreli sürüklenişiydi. Bir fikir alışverişinde bulunmaksızın, elbette Amerikalı, hiç değilse pürüzlerin bir kısmını denizcilerin beceriksizliğine ve yetersiz denizcilik bilgisine verdi. Don Benito'nun küçük sarı ellerine bakınca, hemencecik genç kaptanın palamar başında değil de, kaptan köşkünden gemiyi yönettiği sonucunu çıkarttı; pekiyi, eğer böyleyse, buna bir de gençlik, hastalık ve kibarlık eklenince, yetersizlikten başka ne beklenirdi ki?
Ancak, Don Benito'nun öyküsünü dinleyince, yine durumu anladığını belirttikten sonra, eleştiriyi sevecenlikle bastırarak, öncelikle, yalnızca Don Benito ve adamlarının ivedi bedensel gereksinimlerini değil, bunun dışında, yeterli suyun yanı sıra, yelken ve halat zinciri gibi donanımı sağlamayı da üstlendi ve bu kendisi için hiç de küçümsenmeyecek bir sıkıntı demek olsa da, geminin hiç gecikmeksizin, varış
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   ...    51   »