Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Salı Kitapları » Bozkırda Bir Kral Lear : 01


BOZKIRDA BİR KRAL LEAR

İVAN TURGENYEV

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 85


Bozkırda Bir Kral Lear'in hazırlanmasında, M.E.B. Rus Klasikleri dizisinde yayınlanan birinci baskısı temel alınmış ve çeviri dili günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.
Rusçadan çevirenler: Erol Güney - Oğuz Peltek
Yayına hazırlayan: Egemen Berköz
Dizgi: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Baskı: Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti.
Şubat 2000


BOZKIRDA BİR KRAL LEAR

Bir kış gecesi, altı yedi kişi, eski bir üniversite arkadaşımızın evinde toplanmıştık. Konuşma döndü dolaştı, Shakespeare'e, yarattığı tiplere, bu tipleri doğrudan doğruya insanın “öz”ünü derinden kavrayıp doğru bir biçimde canlandırdığına geldi. Bizi en çok, onların yaşamdan alınmış, adım başı rastlanabilir olmaları şaşırtıyordu. Her birimiz, karşılaştığımız Hamletleri, Othelloları, Falstaffları; dahası, duruma göre III. Richard ve Macbeth olabilecek tipleri anlatıyorduk birbirimize. Yaşlıbaşlı bir adam olan ev sahibi arkadaşımız:
- Ben de baylar, dedi, bir zamanlar bir Kral Lear tanımıştım.
Hepimiz:
- Nasıl olur? diye sorduk.
- Öyle işte. İsterseniz anlatayım…
- Lütfen! diyerek anlatmasını istedik.
Arkadaşımız da hemen öyküsüne başladı.

I

On beş yaşıma dek bütün çocukluğum, köyde, *** ilinde geniş toprakları olan annemin yurtluğunda geçti. Artık geçmişe karışmış olan bu zamandan bende kalan en unutulmaz anı, yakın komşumuz Martin Petroviç Harlov'un anısıdır. Gerçekten böyle bir anı kolay kolay unutulamazdı. Harlov'a benzeyen birine yaşamım boyunca bir daha rastlamadım. Gözlerinizin önüne dev gibi bir adam getirin! Kocaman gövdesinin üstünde boyunsuz, korkunç, bir az da eğri duran bir kafası vardı. Hemen gür kaşlarından başlayan sarımtırak kır renkte bir yığın saç, kafasında dimdik duruyordu. Derisi tüyü yolunmuş bir tavuğu andıran koca yüzünde iri, etli bir burnu vardı. Gök mavisi küçük, ama tepeden bakan iki gözü; yüzüyle bir renkte, eğri, çatlamış, küçük bir ağzı vardı. Bu ağızdan boğuk da olsa çınlayan bir ses çıkıyor; bu ses, kötü kaldırımlı bir sokak üzerinde demir çubuklar taşıyan bir arabanın gıcırtısını andırıyordu. Harlov, her zaman rüzgârlı bir havada, geniş bir yarın öte yanındaki bir adamla konuşuyor gibi bağıra bağıra konuşurdu. Yüzünden neler okunduğunu anlatmak oldukça zordu. Çünkü bu yüz, öyle bir bakışta iyice görülemezdi. Yalnızca bu hoşa gitmeyen bir yüz de sayılmazdı; onda bir büyüklük de göze çarpmaktaydı, ama ne de olsa görülmemiş, şaşırtıcı bir yüz. Ya ellerine ne dersiniz: her biri yastık gibiydi. Ya parmakları, ya ayakları! Anımsıyorum, Martin Petroviç'in iki arşın enindeki sırtına, değirmen taşını andıran omuzlarına saygılı bir
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   ...    48   »