Ana Sayfa » Yolculamak » Candide ya da İyimserlik Üzerine : 03
Böylece her şeyin iyi olduğunu söyleyenler aptalca bir söz etmişler; her şey en iyidir demek gerekirdi.“
Candide, Pangloss'u dikkatle dinler ve safça inanırdı; çünkü Matmazel Cunégonde'u çok güzel bulurdu; ama bunu bir türlü kendisine söyleyemezdi. Böylece şu sonuca varırdı: Mutluluğun birinci aşaması Baron Thunder- ten-Tronckh olarak doğmaktı; ikincisi Matmazel Cunégonde olmak; üçüncüsü onu her gün görmek; dördüncüsü de ülkenin, dolayısıyla bütün dünyanın en büyük filozofu olan üstat Pangloss'u dinlemekti.
Bir gün Cunégonde, şatonun yanında, park denen koruda gezinirken, çalıların arasında Doktor Pangloss'un, Madame la Baronne'un güzel, uysal, esmer, küçük hizmetçisine deneysel fizik dersi verdiğini gördü. Matmazel Cunégonde'un bilimlere karşı büyük bir yatkınlığı vardı. O yüzden gördüğü bu deneyi soluk almadan izledi. Doktor Pangloss'un “yeter sebebi”ni, sonuçlarını ve nedenlerini açıkça gördü. Heyecanlı ve düşünceli, bir gün bilgin olmak isteğiyle taşarak geri döndü. Genç Candide'in de bir “yeter sebebi”, delikanlının ise kendisinin “yeter sebebi” olabileceğini düşündü.
Şatoya dönerken Candide'le karşılaştı ve kızardı. Candide de kızardı. Cunégonde ona buğulu bir sesle “Bonjour” dedi. Candide de ona bir şeyler söyledi ama ne söylediğini bilmiyordu. Ertesi gün akşam yemeğinden sonra sofradan kalkıldığında, Cunégonde ile Candide bir paravananın arkasında buluştular. Cunégonde mendilini yere düşürdü. Candide onu yerden aldı. Cunégonde, Candide'nin elini masumca tuttu. Delikanlı da genç kızın elini aynı duyguyla, fakat kendine özgü bir sertlik, bir duyarlık ve incelikle öptü. Dudakları birleşti, gözleri alevlendi, dizleri titredi, elleri sapıttı. Baron Thunder-ten-Tronckh paravananın yanından geçti ve olup biteni görünce Candide'in kıçına bir tekme atarak onu şatodan kovdu. Cunégonde bayıldı. Kendine gelince Madame la Baronne'dan bir tokat yedi. Böylece mümkün olan şatoların en güzel ve en sevimlisinde neşeden iz kalmadı.
Cennetten kovulan Candide, nereye gittiğini bilmeden, ağlayıp sızlayarak, gözlerini bazen göğe kaldırarak, bazan Baron kızlarının en güzelinin bulunduğu şatoların en güzeline çevirerek bir hayli yol aldı. Tarlalarda iki sapan izi arasında bomboş bir mideyle yattı. Lapa lapa kar yağıyordu. Ertesi gün Candide, soğuktan donmuş, açlıktan ve yorgunluktan bitkin bir halde bacaklarını sürüyerek Veldberghoff Tararbk Dikdorff adındaki komşu kente kadar yürüdü. Cebinde beş parası yoktu. Boynunu bükerek bir meyhane kapısının önünde durdu. Mavi elbiseli 1) iki kişi delikanlıyı gördü. Biri ötekine, “Arkadaş” dedi. “İşte yakışıklı bir delikanlı. Boyu da tam aradığımız gibi”. İkisi birden Candide'e doğru yürüyüp büyük bir nezaketle delikanlıyı yemeğe davet ettiler. Candide de onlara sevimli bir alçak gönüllülükle, “Baylar” dedi, “İltifatınıza teşekkür ederim. Ama yemekten payıma düşeni ödeyecek param yok.” Mavililerden biri, “Ah bayım” dedi. “Sizin görünüşünüzde ve değerinizde olan kimseler hiçbir şey için para vermezler. Boyunuz beş ayak ve beş parmak değil mi?”. Candide eğilerek, “Evet efendiler, boyum bu kadardır” dedi. “Aman bayım lütfen buyurunuz. Yemek paranızı ödemek şöyle dursun, sizin gibi bir insanın parasız kalmasına bile katlanamayız. İnsanlar birbirlerine yardım için yaratılmışlardır”. Candide, “Hakkınız var” dedi, “Üstat Pangloss da bana hep böyle söylerdi. Ben de şimdi her şeyin en iyi olduğunu görüyorum”. Adamlar birkaç akça vermek için ricada bulundular. Candide parayı aldı ve karşılığında bir senet vermek istedi. Mavililer almadılar.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 ... 50 »