Ana Sayfa » Yolculamak » Candide ya da İyimserlik Üzerine : 04
Hep birlikte sofraya oturuldu. Candide'e sordular, “İçtenlikle seviyor musunuz?”
Candide, “Evet, Matmazel Cunégonde'u canımdan çok seviyorum” diye yanıtladı. Adamlardan biri, “Onu değil, Bulgarların kralını candan sevip sevmediğinizi soruyoruz” dedi.
Candide, “Hayır asla. Çünkü kendisini hiç görmedim” diye yanıtladı. “Nasıl, nasıl? O kralların en sevimlisidir; haydi onun şerefine içelim”. Candide, “Hayhay baylar…” dedi ve içti. Sonunda mavililer, “Artık yeter. İşte şimdi Bulgarların kahramanı, koruyucusu, dayanağı ve kolu oldunuz. Şansınız size güldü. Şan şeref artık sizin için” dediler. Ayaklarını zincire vurup alaya götürdüler. Sağa döndürdüler, sola döndürdüler, tüfek astırdılar, ateş ettirdiler, ayak değiştirttiler, üstelik bir de otuz sopa vurdular. Ertesi gün Candide askeri talimde biraz daha iyiydi. Yalnızca yirmi sopa yedi. Daha ertesi gün de on sopa. O artık, öteki askerlerin, silah arkadaşlarının gözünde bir harikaydı.
Şaşkına dönen Candide, niçin bir kahraman olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Hayvanlar nasıl bacaklarını istedikleri gibi kullanıyorsa, insanların da bacaklarını tıpkı öyle kullanabileceklerini sanan Candide, güzel bir ilkbahar sabahı rasgele yürümeye niyetlendi. Henüz iki fersah yürümeden, her biri altı ayak boyunda dört kahraman, delikanlıyı yakalayıp bağladılar ve deliğe tıktılar. Yönetmelik uyarınca bütün alay tarafından otuz altı kere sopalanmayı mı, yoksa beynine on iki kurşun yemeyi mi tercih ettiğini sordular. Candide, irade özgürlüğünden söz edip, ne onu ne de ötekisini istediğini boş yere savunduysa da sonunda birincisini seçmek zorunda kaldı. Özgürlük denilen Tanrı vergisi uyarınca otuz altı kere sopadan geçmeye razı oldu. Alay iki kere önünden geçti. Alayda iki bin kişi vardı. Bu da Candide'in ense kökünden kuyruk sokumuna kadar bedenindeki bütün kasların ve sinirlerin dışarı fırlamasına yol açan dört bin değnek demekti. Üçüncüye sıra gelince artık dermanı kalmayan Candide beynini patlatmak lütfunda bulunulmasını diledi. Bu işi ona bağışladılar; gözlerini bağlayıp diz çöktürdüler. Tam o sırada Bulgar kralı oradan geçti. Zavallının suçunu sordu. Büyük bir dahi olan kral, Candide'e sorduğu sorulardan, bu gencin dünya işlerinden habersiz bir metafizikçi olduğunu kavradı ve delikanlıyı sonraları her yüzyılın ve her gazetenin öveceği bir merhametle affetti. İyi bir cerrah olan Dioscoride, bulduğu merhemlerle Candide'i iyi etti. Bulgar kralı Abar kralıyla savaşmaya başladığı zaman Candide'in sırtı biraz deri bağlamıştı. Delikanlı artık yürüyebiliyordu.
Dünyada hiçbir şey bu iki ordu kadar güzel, çevik, parlak ve düzenli olamazdı. Boruların, flütlerin, trampetlerin, obuaların ve topların sesi cehennemde bile benzeri olmayan bir uyum oluşturuyordu. Önce toplar her iki taraftan altışar bin kişi devirdi; sonra tüfekler dünyaların en iyisinin yüzünü pisleten dokuz, on bin kadar edepsizi ortadan kaldırdı; süngüler de birkaç bin kişinin ölümünün “yeter sebebi” oldular. Bunların hepsinin tutarı aşağı yukarı otuz bin kişi kadardı. Bir filozof gibi titreyen Candide, bu kahramanca can kırımında elinden geldiği kadar saklandı.
Sonunda her iki kral, kendi karargâhlarında zafer şarkıları söyletirken, Candide, nedenlerle sonuçlar üstünde düşünmek için başka bir yere gitmeye karar verdi. Ölmüş ya da can çekişen insan yığınlarının üstünden geçerek en yakın köye ulaştı. Burası bir Abar köyüydü ve kül olmuştu. Bulgarlar kamu hukuku yasalarına dayanarak köyü ateşe vermişlerdi. Bir yanda vücutları delik deşik yaşlılar, çocuklarını kanlı memelerinde tutan boğazlanmış karılarının can çekişmelerini seyrediyorlardı. Bir yanda da birkaç kahramanın doğal ihtiyaçlarını giderdikten sonra karınlarını deştikleri genç kızlar son nefeslerini veriyorlardı.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 ... 50 »