Ana Sayfa » Yolculamak » Çocukluk : 04


ÇOCUKLUK

LEV TOLSTOY

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 33


berberin karikatürünü gösteren bir resim yapıştırılmıştı. Öğretmenimizin elinden çok iyi elişi geliyordu ve bu aracı, zayıf gözlerini güçlü ışıktan korumak için yapmıştı.
Altından ağarmış seyrek saçları görünen kırmızı takkesi, pamuk sabahlığıyla uzun boyu hâlâ gözümün önündedir. Bir elinde kitap, öteki eli koltuğun yanına serbestçe bırakılmış bir durumda; yüzünü gölgeleyen berber karikatürlü kartonun durduğu masanın önünde oturmaktadır; yanıbaşında, üzerinde avcı resmi bulunan bir saat, bir damalı mendil, siyah yuvarlak bir enfiyelik ve yeşil bir gözlük kabıyla küçük bir tablada maşa duruyordu. Bunların hepsinin düzgünce yerleştirilmiş olması ve yerli yerinde durması, Karl İvanoviç'in vicdanının temiz ve ruhunun dingin olduğunu açıkça gösteriyordu.
Bazen, aşağıdaki salonda doyuncaya kadar koştuktan sonra, parmaklarımın ucuna basa basa, gizlice yukarıya çıkıp ders odasına bakınca, Karl İvanoviç'i yalnız başına koltuğa oturmuş, dingin ve vakarlı, sevdiği kitaplara dalmış bulduğum olurdu. Bazen onu, okumadığı zaman da görürdüm: o vakit yarı kapalı mavi gözleri, tuhaf bir anlatımla bakar, dudakları üzgün üzgün gülümserdi. Odanın sessizliği içinde yalnızca avcı resimli saatin tıkırtısıyla Karl İvanoviç'in düzenli soluğu duyulurdu.
Bazen, o farkına varmadan, kapıda durur, zavallı, zavallı yaşlı adam diye düşünürdüm. Biz kalabalığız; oynuyor, eğleniyoruz, oysa o, yapayalnız ve kimsecikler onunla candan ilgilenmiyor. Öksüz olduğunu söylerdi, doğru! Yaşamı da ne kadar acıklıydı. Bunu Nikola'ya anlattığını anımsıyorum. Onun yerinde olmak gerçekten feci! Ona o kadar acıdığım olurdu ki, yanına yaklaşır ve “Liebe (7) Karl İvanoviç” derdim. O da bu biçimde seslenmemden dolayı, duygulandığını belli ederek beni okşardı.
Öteki duvar da, hemen hepsi yırtılmış, fakat Karl İvanoviç'in becerikli eliyle yapıştırılmış haritalarla kaplıydı. Ortasında, aşağı inmek için bir kapı bulunan üçüncü duvarın bir yanında iki cetvel asılı dururdu: birisi bizim üstü çizik çizik olmuş cetvelimiz, öteki yepyeni bir cetvel, çizmekten çok, bizi dürtmek için kullanılan, onun özel cetveliydi. Karşı yanda, bizim küçük suçlarımızın haçlarla, büyüklerinin de yuvarlaklarla gösterildiği bir kara tahta, onun solunda da cezalandırıldığımız zaman diz çöktüğümüz köşe vardı.
Bu köşe, bende ne silinmez anılar bırakmıştı! Sobanın kapağını, bu kapağın hava deliklerini ve kapağı çevirince içeri dolan havanın çıkardığı sesi anımsıyorum. Bazen köşede dururdum, dizlerim, belim ağrıyıncaya kadar durduğum olurdu, o zaman galiba Karl İvanoviç beni unuttu diye düşünürdüm; kendisi şimdi herhalde yumuşak koltuğunda oturmakta ve hidrostatiğini okumaktadır, oysa ben ne durumdayım? diye düşünürdüm.
Kendimi anımsatmak için usulcacık sobanın kapağını açıp kapamaya yahut duvarın sıvalarını oymaya başlardım. Fakat kopan sıva parçası çok büyük olunca birden gürültüyle yere düşer ve şüphesiz bana bütün cezalardan daha çok korku verirdi. Başımı çevirip Karl İvanoviç'e baktığımda, elinde kitabıyla bir şeyin farkına varmamış gibi davrandığını görürdüm.
Odanın ortasında, üstü eski siyah muşambayla örtülü bir masa duruyordu. Muşambanın yırtıklarından, masanın çakılarla rasgele yontulmuş kenarları görünüyordu. Çevresinde uzun zaman kullanılmaktan cilalanmış gibi parlayan boyasız birkaç iskemle vardı. Üçüncü duvardaysa, üç pencere bulunuyordu. Bunlardan şöyle bir görünüme bakılıyordu: pencerenin tam dibinden her taşını, her çukurunu, araba tekerleklerinin bıraktığı her izi iyice tanıdığım, sevdiğim bir yol geçiyordu. Yolun ötesinde arasından çitler görünen, budanmış ıhlamur ağaçlarıyla çevrili, bir geçit. Geçidin üstünden, bir yanında harman bulunan bir çayır, karşısında da orman; uzakta, ormanın içinde bekçinin kulübesi. Pencerenin sağında, büyüklerin öğle yemeğinden önce oturdukları taraçanın bir bölümü görünüyordu. Bazen, Karl İvanoviç
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   ...    63   »