Ana Sayfa » Yolculamak » Değirmenimden Mektuplar - I : 06


DEĞİRMENİMDEN MEKTUPLAR - I

ALPHONSE DAUDET

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 116


Memlekette herkes, yaşlı değirmencinin, elisıkılıktan Vivette'i kapı dışarı ettiğini sanıyordu. Torununun böyle, bir çiftlikten öbür çiftliğe sürünüp durması, kâhyaların kabalığına hedef olması, genç hizmetçiler dünyasının her türlü yoksunluğu içinde yuvarlanıp gitmesi, hep onun suçudur, deniyordu. Sonra Cornille Usta gibi tanınmış, o zamana dek herkesin saydığı bir adamın, yalınayak, başında delik deşik bir külah, sırtında lime lime bir ceket, sokaklarda dolaşması, hiç de hoşa gitmiyordu… Öyle ki, pazarları kiliseye girdiğini görünce, biz yaşlılar, onun hesabına utanıyorduk. Cornille, bu durumumuzu anlamıştı; o da gelip ileri gelenlere ayrılmış olan sıraya oturmaktan çekiniyor, kilisenin bir yanında, kutsal su kabının yanıbaşında, yoksullarla birlikte ayakta duruyordu.
Cornille Usta'nın halinde, anlamını pek kavrayamadığımız bir şeyler vardı yine. Epey zamandan beri, köyden kendisine kimsenin buğday götürdüğü yoktu, ama değirmenin kanatları, yine eskisi gibi dönüp duruyordu… Akşamları, yollarda, önüne kocaman un çuvalları yüklü eşeğini katmış giden yaşlı değirmenciye rastlayanlar çoktu. Köylüler ona:
- Akşamlar hayır olsun, Cornille Usta! diye sesleniyorlardı. Nasıl, değirmen hep dönüyor mu?
Yaşlı adam, neşeli neşeli:
- Hep dönüyor, çocuğum! diyordu. Tanrı'ya şükür, işsiz kaldığımız yok!
Bunca işi nereden bulduğu sorulunca da, parmağını dudağına götürüyor ve pek ciddi bir tavırla, “Aman susss!” diyordu. “Dışsatım için çalışıyorum…” Ağzından daha çoğunu kapmak olanaksızdı.
Değirmene ayak basmaya gelince, onu bir kalem geç. Vivetteciğin bile girdiği yoktu…
Önünden geçildikçe, kapının hep kapalı, kocaman kanatlarınsa hep dönmekte olduğu görülürdü. Kocamış eşek hep alandaki çimenlerin üzerinde otlar, pencerenin pervazında upuzun ve sıska bir kedi güneşlenir ve gelip geçene hain hain bakardı.
Bütün bunlar, halka gizemli geliyor ve herkesin çenesini yoruyordu. Cornille Usta'nın gizini, herkes kendine göre açıklıyordu. Ama genel kanı, bu değirmende un çuvalından çok altın bulunduğu yolundaydı.
***
Sonunda her şey ortaya çıktı. Bakın nasıl:
Genç kızlarla delikanlıları fifre çalarak dans ettirip dururken, bir gün, bizim oğlanların büyüğüyle Vivetteciğin birbirlerine abayı yaktıklarını anladım. Doğrusu bu işe hiç de kızmadım, çünkü ne de olsa Cornille adının aramızda onuru, saygınlığı vardı; hem sonra, o güzel kızcağızın evimde keklik gibi sektiğini görmek pek hoşuma gidecekti. Yalnız, bizim sevdalılar, birbirlerini pek sık gördükleri için, ne olur ne olmaz, bir kaza çıkmasın diye, hemen işi yoluna koymak istedim ve büyükbabaya konuyu çıtlatmak amacıyla değirmene yollandım. Yollandım ama, yaşlı büyücüye kapıyı açtırmak ne mümkün! Anahtar deliğinden, zar zor, ne için geldiğimi anlatmak istedim. Söz söylerken, o Tanrı'nın belası sıska kedi, tepemin üstünde şeytan gibi pıhlayıp duruyordu.
Yaşlı adam sözümü bitirmeme bile zaman bırakmadı. Ağzına geleni, bağıra çağıra söyledi durdu. Yok defolup gitmeliymişim, yok fifremle uğraşmalıymışım, yok oğlumu hemen evlendirmek istiyorsam, un fabrikasından kız almalıymışım… Elbette, bu kötü sözleri duyunca kan beynime sıçradı, ama yine kendimi tuttum; bunağı değirmende bırakarak döndüm ve çocuklara başıma gelenleri anlattım. Yavrucaklar bir türlü inanamıyorlardı. Her ikisi de birlikte, büyükbabayla görüşmek üzere değirmene gitmek iznini, bir iyilikmiş gibi isteyince, ben de olmaz diyemedim. Bizim sevdalılar da, fırt, hemen uçup gittiler.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   ...    42   »