Ana Sayfa » Yolculamak » Değirmenimden Mektuplar - I : 12


DEĞİRMENİMDEN MEKTUPLAR - I

ALPHONSE DAUDET

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 116


Dinlediğin öyküyü ben uydurmadım. Bir gün olur da Provence'a gelirsen, bizim çiftçilerden sık sık şunu duyarsın: Mösyö Seguin'in keçisi, bütün gece kurtla boğuştu, sonra, sabah olunca, kurt onu yedi. Beni iyi dinliyor musun, Gringoire:
Sonra sabah olunca, kurt onu yedi.

YILDIZLAR

Provencelı bir çobanın öyküsü

Luberon Dağlarında sürü güttüğüm zamanlarda, Tanrı'nın bir tek kuluna rasgelmeden, yalnızca köpeğim Labri ve koyunlarımla, haftalarca otlakta kalırdım. Zaman zaman, Mont-de-l'Ure'da tek başına yaşayan keşiş, şifalı ot toplamak için buralardan geçerdi; ya da Piemontlu birkaç kömürcünün kara suratını görürdüm. Ama bunlar, yalnız kala kala konuşma zevkini yitirmiş, aşağıda, köylerde ve kentlerde olup bitenlerden habersiz, saf insanlardı. On beş günde bir bana iki haftalık yiyecek getiren bizim çiftlik katırının çıngırağını duyunca, yamacın başında, küçük yanaşmanın neşeli yüzünü ya da yaşlı Norede teyzenin kızıl horozunu görünce, artık dünyalar benim olurdu. Aşağıda çiftlikte olup bitenleri, vaftizleri, düğünleri anlattırırdım. Ama her şeyden önce, bizim efendilerin kızı Matmazel Stéphanette'in ne alemde olduğunu bilmek isterdim. Matmazel Stéphanette, on fersahlık bir çevrenin en güzel kızıydı. Pek oralı olduğumu göstermeden, şenliklere, yortulara, gece toplantılarına sık sık gidip gitmediğini, yine çevresinde yeni yeni sevdalıların ortaya çıkıp çıkmadığını öğrenirdim. Bütün bunların benimle, benim gibi dağların zavallı çobanıyla ne ilgisi olabileceğini soranlara, yirmi yaşında olduğumu ve bu Stéphanette gibi güzel bir kız görmediğimi söyleyebilirim.
Bir pazar günü, on beş günlük yiyeceğimi bekliyordum. Bir türlü gelen giden olmuyordu. Sabahleyin kendi kendime, “Belki de pazar duası yüzünden gecikti!” diyordum. Sonra, öğleye doğru bir sağanak bastırdı. Ben de yolların kötülüğünden katırın gelemeyeceğini düşündüm. Sonunda, saat üç sularında, hava açıldı. Sırılsıklam kesilen bütün dağ, güneşin altında pırıl pırıldı. Yapraklardan sızan yağmur damlaları ve uğuldaya uğuldaya akan sellerin arasından, katırın paskalya günündeki o çan cümbüşü gibi oynak ve şen çıngırak sesi kulağıma geldi. Ama katırı süren ne küçük yanaşma, ne de yaşlı Norade'dı. Bu.. bilin bakayım kim?.. Bizim matmazeldi, çocuklar! Bizim matmazel, ta kendisi; küfelerin arasına dimdik oturmuş, dağların havası ve sağanağın serinliğiyle yüzü pembe pembe olmuştu.
Küçük yanaşma hastaymış, Norade teyze de, çocuklarının yanına izinli gitmiş… Güzel Stéphanette, katırından inerken hem bunları, hem de yolu şaşırdığı için geç kaldığını anlattı. Ama çiçekli kurdelesiyle, pırıl pırıl entarisiyle, dantelalarıyla iki dirhem bir çekirdek, pek öyle fundalıklar arasında yolunu şaşırmışa benzemiyordu. Belki de dansta gecikmişti. Ah sevimli yaratık! Gözlerimi bir türlü kendisinden ayıramıyordum. Doğrusu şimdiye dek onu böyle yakından hiç görmemiştim. Kimileyin, kışın sürüler ovaya indiğinde, akşam yemeği için çiftliğe gittikçe, onun, hep süslü, biraz da gururlu, içimizden hiç kimseye bir sözcük bile söylemeden, hızla odamızdan geçtiğini görürdüm… Oysa şimdi, karşımdaydı; yalnızca benim için gelmişti. Neredeyse aklımı oynatacaktım!
Stéphanette, küfelerden yiyecekleri çıkardıktan sonra, merakla çevresine bakınmaya başladı. Kirlenmesin diye, yabanlık güzel entarisinin eteğini kaldırıp ağıla girdi; yattığım yeri, o saman ve koyun postundan kerevetimi, duvarda asılı duran gocuğumu, sopamı, çakmaklı tüfeğimi görmek istedi. Her şey hoşuna gidiyordu.
- Demek burada yaşıyorsun, öyle mi zavallı çobanım! Kim bilir yalnızlıktan nasıl da sıkılırsın! Ne yapıyorsun? Kimi düşünüyorsun?
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   ...    42   »