Ana Sayfa » Yolculamak » Değirmenimden Mektuplar - I : 17
Jan, yanıt vermez, hemen merdivene koşar, anası da çarçabuk kalkar:
- Jan, nereye gidiyorsun?
Jan, ambara çıkar; kadıncağız da peşinden…
Jan, kapıyı kapar ve sürmesini çeker.
- Jan, Jancığım, yavrum. Söyle bana, ne yapacaksın?
Kadın, titreyen elleriyle mandalı bulmaya çalışır… Bir pencere açılır ve avlunun taşlarına “küt!” diye ağır bir şey düşer. İşte hepsi bu kadar…
Zavallı yavrucuk kendi kendisine, “Onu çok seviyorum… Gidiyorum ben..” demiş olmalı. Ah, bizler de ne zayıf yürekli insanlarız! Ama ne de olsa, nefretin aşkı öldürememesi garip şey!
O sabah köy halkı, orada, Estève'in çiftliği yönünden kim böyle haykırıyor, diye merak ettiler.
Bu, avluda, çiğ ve kana bulanmış taş masanın önünde, oğlunun ölüsünü kolları arasına almış inleyen, perişan ananın çığlığıydı.
Bizim Provence köylülerinin ikide birde sözlerine sokuşturuverdikleri o güzel atasözleri, deyimler ve hikmetler arasında, şundan daha hoşunu, daha acayibini bilmiyorum desem yeri… Değirmenimin çevresinde, onbeş fersahlık yere kadar, garez bağlayan, kin güden bir adamdan söz açıldığı zaman, “Aman, bu heriften kendinizi sakının!… Çiftesini tam yedi yıl sonra atan Papanın katırı gibidir” derler.
Epey zaman, bu deyim nereden gelmiş, bu “Papanın katırı” neymiş, bu yedi yıl sonra atılan çifte de ne mene bir çifteymiş, soruşturdum durdum. Buralılardan hiçbiri buna yanıt veremedi; bütün Provence masallarını su gibi ezber bilen bizim fifreci Francet Mamai bile… Francet de, benim gibi, bu deyimin altında, Avignon diyarında geçen eski bir olayın bulunduğu düşüncesinde. Ama o da, bu olayın ne olduğunu bilmiyor, ancak deyimi duymuş.
Yaşlı adam, biraz duraladıktan sonra:
- Bunu bulsanız bulsanız, ancak Cırcır kitaplığında bulabilirsiniz! dedi.
Bu düşünce bana uygun geldi; aslında Cırcır kitaplığı da, bizim kapının önündeydi. Gittim, tam bir hafta oraya kapandım.
Burası, olağanüstü bir kitaplık; her şeyi yolunda, şairlere gece gündüz açık, günün her saatinde çalgı çalan küçücük, zilli kitaplık görevlileri de var. Burada çok tatlı günler geçirdim. Tam bir hafta, sırtüstü yatarak incelemelerde bulunduktan sonra, sonunda aradığım şeyi, yani bizim katırın ve yedi yıl sonra attığı o ünlü çiftenin öyküsünü bulabildim. Bu öykü, biraz safgönüllüce, ama güzel. Ben de size onu, dün sabah, kuru lavanta çiçeği kokan, sayfa işareti şeytan örümceğinden, zamane rengi bir yazmada okuduğum gibi anlatmaya çalışacağım.
* * *
Avigon'un Papalar zamanındaki durumunu görmeyen, hiçbir şey görmemiş sayılır. O neşenin, o yaşamın, o canlılığın, o cümbüşlerin bir eşi daha yoktu. Sabahtan akşama dek, dinsel alaylar, türlü ziyaretler; çiçeklerle bezenmiş ve halılar asılmış sokaklar; Rhône boyundan, bayrakları dalgalana dalgalana, donatılmış kadırgalar içinde buyur eden kardinaller; alanlarda Papa'nın Latince şarkı söyleyen askerleri; dilenci tası uzatan keşişlerin kaynana zırıltısı; sonra kovanları çevresinde toplanan arılar gibi büyük Papalık sarayının çevresinde uğuldayarak kümelenen evlerde, en üst kattan alt kata
« 01 ... 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 ... 42 »