Ana Sayfa » Yolculamak » Değirmenimden Mektuplar - I : 21
Böylece yedi yıl geçti ve yedinci yılın sonunda Tistet Védène, Napoli sarayından geri döndü. Henüz orada süresini doldurmamıştı, ama Papa'nın hardalcıbaşısının birdenbire Avignon'da öldüğünü haber almış ve onun boşalan görevini gözüne kestirdiğinden, adaylar arasına girmek için ivedilikle dönmüştü.
Bu Védène dolapçısı, öyle büyümüş öyle gelişmişti ki, sarayın geniş bekleme salonuna girince, kutsal peder onu birdenbire tanıyamadı. Şunu da söylemeli ki, Papacık da epey yaşlanmış ve gözlüksüz göremez olmuştu.
Tistet buna aldırmadı:
- Nasıl, kutsal peder, beni tanıyamadınız mı? Ben Védène'im.
- Védène mi?
- Elbette. Hani şu Fransız yöntemiyle hazırlanmış şarabı katırınıza götüren!..
- Haaa! Evet, evet… Tanıdım şimdi. Tistet Védène… Ne iyi çocuktun sen!.. Şimdi bizden ne istiyorsun bakalım?
- Pek öyle büyük bir şey değil, kutsal peder!.. Sizden istediğim… Ha iyi ki anımsadım; katırınız ne yapıyor? Sağlığı yerinde mi? Oh, çok şükür!.. Sizden, ölen hardalcıbaşının yerine atanmamı isteyecektim.
- Sen… hardalcıbaşı ha?.. Ama pek gençsin! Kaç yaşındasın, bakayım?
- Yirmi yaşımı dolduralı iki ay oldu, devletlim! Yani katırınızdan tam beş yaş büyüğüm. Ah, yine anımsadım; bilseniz, katırınızı nasıl da seviyordum. İtalya'da öyle göreceğim geldi ki… Kendisini görmeme izin verirsiniz, değil mi?
Papa'cık çok duygulanmıştı:
- Hay hay çocuğum, görürsün. Bu hayvancağızı böylesine seviyorsan, artık ondan uzakta yaşamana gönlüm razı değildir. Bugünden sonra, seni hardalcıbaşı sıfatıyla yanıma alıyorum. Yine bizim kardinaller bağırıp çağıracak, ama ne yapalım? Alıştık artık… Yarın ikindi duasından sonra gel ve bizi gör; kardinallerimizin önünde sana yeni rütbenin simgelerini vereyim, sonra da sana katırı gösteririm. Sen de, ikimizle birlikte bağa gelirsin, olmaz mı? Hah hah hah… Haydi bakalım…
Tistet Védène'nin bekleme salonundan çıkarken, eteklerinin sevinçten nasıl zil çaldığını, ertesi günkü töreni nasıl sabırsızlıkla beklediğini söylemeye gerek yoktur elbette! Ama sarayda ondan daha mutlu ve daha sabırsız biri daha vardı: Katır… Védène'in dönüşünden ertesi günün ikindi duasına dek, bu müthiş hayvan bol bol yulaf yedi ve boyuna duvara çifte atma alıştırmaları yaptı. O da törene hazırlanıyordu…
Böylece, ertesi gün ikindi duası okunup bittikten sonra, Tistet Védène, Papalık Sarayı'nın avlusuna girdi. Rahiplerin bütün uluları oradaydı: Kırmızı giysileriyle kardinaller, siyah kadifeler içinde şeytanın avukatı, küçük taçlarıyla manastırların başkeşişleri, Saint-Agrico Kilisesi'nin kahyaları, mor pelerinleriyle ilahiciler; daha küçük rütbeli din adamları, büyük üniformalarını giymiş papalık askerleri, üç çile tarikatı, arkalarında çıngırak taşıyan küçük bir çömezle Ventoux Dağı'nın dünyadan el çekmiş asık suratlı keşişleri, yarı bellerine dek çıplak kırbaçlı keşişler, göz alıcı kaftanlarıyla zangoçlar, hepsi hepsi, kutsal su dağıtanlara, mumları yakanlara, mumları söndürenlere varıncaya dek hepsi hazırdı. Hiçbiri eksik değildi… Doğrusu görevlendirme töreni pek parlaktı. Çanlar, kestane fişekleri, güneş, müzik ve bütün bunlarla birlikte, uzakta Avignon Köprüsü üstünde durmadan dans havaları çalan coşkun davullar…
« 01 ... 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 ... 42 »