Ana Sayfa » Yolculamak » Değirmenimden Mektuplar - I : 25
Zaman zaman, görünmeyen bir el cama vururdu: Işığın çektiği bir gece kuşu gelir, cama çarparak başı parçalanırdı. Sıcak ve kıvılcım saçan fenerde, alevin çıtırdısından, damlayan yağın, boşanan zincirin gürültüsünden, bir de Phalereli Demetrius'un yaşamöyküsünü okuyan bekçinin tekdüze sesinden başka bir şey işitilmezdi.
* * *
Gece yarısı olunca, bekçi yerinden kalkar, fitillere bir göz atardı. Sonra ikimiz de inerdik. Merdivende gözlerini uğuştura uğuştura nöbeti devralmaya gelen arkadaşa raslardık. Kendisine matarayla Plutarque teslim edilirdi… Sonra, yatmaya gitmeden önce bir an, zincirlerle, ağırlıklarla, çinko depolar ve iplerle tıklım tıklım dolu dipteki odaya girerdik. Burada bekçi, küçücük lambasının ışığında deniz fenerinin her zaman açık duran büyük defterine şunları yazardı:
Gece yarısı, deniz dalgalı, fırtına. Enginde bir gemi görülmüştür.
Geçen akşamki mistral, bizi Korsika kıyısına attığına göre, hazır oradayken, durun da size korkunç bir deniz öyküsü anlatayım. Oranın balıkçıları, gece toplantılarında sık sık bundan söz ederler. Ben de, rastlantıyla bu olay konusunda pek ilginç şeyler öğrendim.
Bundan iki üç yıl önceydi.
Yedi sekiz deniz gümrüğü kolcusuyla birlikte Sardenya Denizi'nde dolaşıyordum. Benim gibi acemiler için pek çetin bir yolculuk! Bütün mart ayında bir gün bile hava düzelmemişti. Doğu rüzgârı boyuna üstümüze çullanıyor, denizin öfkesi bir türlü geçmiyordu.
Bir akşam fırtınadan kaçarken, bizim gemi Bonifacio Boğazı'nın girişinde, bir sürü adacığın ortasına sığınıp demir attı… Bu adacıkların görünümü hiç de öyle gönül çekici değildi: Üstü kuşlarla örtülü kocaman yoluk kayalar, birkaç küme pelin, birbirine karışmış yabanıl sakız ağaçları, şurada burada, çamura saplanıp çürümekte olan tahta parçaları… Ama doğrusu geceyi geçirmek için bu korkunç kayalar, içine dalgaların birdenbire girip çıktığı bu yarı güverteli köhne kayığın başaltından bin kat daha iyiydi. Biz de ne bulduysak, ona razı olduk.
Karaya çıkar çıkmaz, tayfalar balık çorbası pişirmek için ateş yakarken, reis beni çağırdı ve adanın bir ucunda sisler içine gömülmüş beyaz bir duvarla çevrili bir yeri göstererek:
- Mezarlığa gelir misiniz? diye sordu.
- Ne mezarlığı, Lionetti Reis? Neredeyiz yahu?
- Lavezzi Adalarındayız, efendim. Sémillante'daki altı yüz kişiyi buraya gömdüler, tam fırkateynin bundan on yıl önce parçalandığı yere… Zavallılar! Pek ziyaretçileri yoktur. Hazır buradayken, gidip kendilerine bir merhaba desek iyi olur…
- Hay hay, reis!
* * *
Görseniz, Sémillante Mezarlığı nasıl da üzüntü verici bir yerdi! O alçak duvarcığı; paslı, açması güç demir kapısı; sessiz ve ıssız kiliseciği ve otların altında kalmış yüzlerce siyah haç, hâlâ gözlerimin önündedir. Ne her zaman taze çiçeklerden bir çelenk, ne de herhangi bir andaç! Hiçbir şey yok… Vah zavallı kimsesiz ölüler! Talihin kendilerine hazırladığı bu mezarlarda, kim bilir nasıl da üşürler!
« 01 ... 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 ... 42 »