Ana Sayfa » Yolculamak » Değirmenimden Mektuplar - I : 27


DEĞİRMENİMDEN MEKTUPLAR - I

ALPHONSE DAUDET

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 116


Konuşmaktan yorulan çoban oturdu ve sözü reis aldı:
- Evet efendim, bize haber veren, bu zavallı yaşlı adamdır. Korkudan sanki deliye dönmüştü. Bu olaydan sonra da aklı bir türlü başına gelmedi ya! Eh pek de haksız değil, doğrusu. Düşünün bir kez. Kumsalda altı yüz ceset, tahta ve yelken parçalarıyla karmakarışık yatıyor. Zavallı Sémillante!… Deniz onu öyle paramparça, öyle didik didik etmişti ki, bizim çoban Palombo, bütün kalıntıların arasından ancak kulübesinin çevresine bir çit çekebilecek kadar tahta çıkarabildi. Gemidekilere gelince.. hemen hemen hepsinin yüzü bozulmuş, korkunç yaralar içinde… Onları öbek öbek, birbirlerine takılmış görmek, yürekler acısıydı. Kaptanı üniformasıyla, gemi papazını ayinlerde boynuna geçirdiği işlemeli şalıyla bulduk. Bir köşede, iki kaya arasında, küçük bir miço, gözleri açık yatıyordu. Yaşıyor gibiydi. Ama nerede! Hiçbirinin kurtulamaması yazgıda varmış!
Reis burada sözünü kesti ve:
- Dikkat, Nardi, diye bağırdı; baksana, ateş sönüyor!
Nardi ateşe birkaç ziftli tahta parçası attı. Ateş hemen canlandı. Lionetti sözünü sürdürdü:
- Bu serüvenin asıl üzücü yanı şu: Kazadan üç hafta önce, tıpkı Sémillante gibi Kırım'a gitmekte olan küçük bir korvet, hemen hemen aynı yerde, aynı biçimde kazaya uğramıştı. Yalnız o sefer, biz yetişmiş ve gemide bulunan yirmi kadar taşımacı eri ve tayfayı kurtarmıştık… Zavallı taşıma atlarının durumu bitikti elbette. Kendilerini Bonifacio'ya götürdük. Liman Başkanlığında iki gün bizimle birlikte kaldılar. Üstleri başları kuruyup da kendilerine gelir gelmez, haydi bakalım, yolunuz açık olsun, Toulon'a döndüler. Çok geçmeden, yeniden Kırım'a gitmek üzere gemiye bindirildiler… Bilin bakalım hangi gemiye!.. Evet! Sémillante'a! Hepsini, yirmisini birden, şuracıkta, ölüler arasında bulduk. İlk kazadan sonra alıp evime götürdüğüm ve öyküleriyle bizi hep güldüren, ince bıyıklı, sarışın ve yakışıklı bir Parisli onbaşının cesedini kendi elceğizimle kaldırdım… Onu öyle görmek yüreğimi parçaladı! Hey Tanrım!…
Artık zavallı Lionetti, üzüntü içinde piposunun küllerini silkti ve bana iyi geceler dileyerek yağmurluğuna sarınıp uzandı… Gemiciler, bir süre daha, aralarında alçak sesle konuştular… Sonra birbiri ardından pipolar söndü… Artık konuşulmaz oldu. Yaşlı çoban kalkıp gitti. Ben de uyuyan tayfalar arasında, düşlemlerimle başbaşa kaldım.

* * *

Anlatılan o acıklı öykünün henüz etkisi altında, kafamda zavallı ölü gemiyi ve yalnızca martıların tanık olduğu o korkunç can çekişmeyi canlandırmak istedim. Kaptanın gösterişli üniforması, gemi papazının ayin giysisi, yirmi taşımacı er gibi, dinlerken mim koyduğum noktalar, bu acıklı olayın bütün akışını kestirmeme yardım etti. Fırkateynin gece vakti Toulon'dan yola çıktığını görür gibiydim. Gemi limandan çıkıyor; deniz kötü, rüzgâr korkunç.. bereket versin ki kaptan, aslan gibi bir denizci ve gemide herkesin içi rahat…
Sabah olunca denizden perde perde sis yükseliyor. Kaygı başlıyor. Bütün tayfa yukarıda… Kaptan, kulesinden ayrılmıyor… İçine askerlerin tıklım tıklım dolduğu orta ambar, karanlık; hava sıcak; birkaç hasta, çantalarına yaslanmış. Gemi korkunç sallanıyor; ayakta durulamıyor. Çoğu öbek öbek yere oturmuş, sıralara yapışarak birbirleriyle konuşuyor. Karşısındakine söz anlatmak için bağırmak gerekiyor. Korkmaya başlayanlar da var… Dinleyin, bakın ne diyorlar! Buralarda sık sık kaza olurmuş. Bunu, taşımacılar söylüyor. Anlattıkları şey, öyle yüreği pekleştiren soyundan değil. Özellikle onbaşıları, her zaman işi şakaya vuran bir Parisli, alaylarıyla herkesin tüylerini diken diken ediyor:
- Kaza mı? Aldırmayın canım, safasına doyum olmaz. Buzlu buzlu bir banyo yaparız, olur biter; sonra da bizi Lionetti reisin evinde kara tavuk yiyelim diye Bonifacio'ya götürdüler mi, tamam!..
«   01   ...    17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   ...    42   »