Ana Sayfa » Yolculamak » Değirmenimden Mektuplar - II : 37


DEĞİRMENİMDEN MEKTUPLAR - II

ALPHONSE DAUDET

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 117


Hemen yataktan fırlayarak koştum, kapıyı açtım.
Kimsecikler yoktu! Gürültü de kesilmişti… Islak yaban asmalarından iki üç kurli kuşu kanat çırpa çırpa uzaklaştı… Hafif bir meltem, ağaçların arasında şarkı söylüyordu. Doğuda, Küçük Alp Dağlarının ince doruklarında bir altın tozu yığınının arasından, güneş yavaşça sıyrılıp çıktı. İlk ışığı henüz bizim değirmenin çatısına değmişti ki, trampet tam siper, bir selam havası tutturdu… Tam tram tram, traram tam.
Hay Tanrı nasıl bilirse öyle yapsın! Ben trampeti filan unutup gitmiştim. Tanrı aşkına, korunun içinde trampetle güneşi selamlayan yaban da kim?… Çevreme bakındım durdum; kimsecikler yok. Yalnızca lavanta çiçeği öbekleriyle, aşağıda, ta yola dek yuvarlanıp giden çam ağaçları… Belki de şurada, fundalıklar arasına gizlenmiş bir orman cücesi benimle alay ediyor… Bu olsa olsa Ariel ya da Puck Usta'dır. Zevzek, bizim değirmenin önünden geçerken, kendi kendine:
- Şu bizim Parisli de pek rahatına düşkün; sabah sabah şuna bir mızıka çalalım! demiş olmalı.
Sonra da almış eline kocaman bir trampet: Tam tram tram! Tam tram tram! Artık susacak mısın Puck edepsizi? Ağustosböceklerimi uyandıracaksın!

* * *

Ama, Puck değilmiş!
Pistolet imiş, asıl adıyla Gouguet François, 31. piyade alayının trampetçisi; sılasına izinli gelmiş. Ama burada canı sıkılıyor. Özlem, bu trampetçinin bağrına çökmüş, izin verirlerse ilçenin trampetini alıp gidiyor ve korularda, ormanlarda, Prince-Eugène kışlasını düşüne düşüne trampet çalıyor.
Bugün de, bizim yeşil tepenin üstüne düş kurmaya gelmiş… Şimdi orada bir çama yaslanmış, trampeti dizleri arasında, boyuna çalıyor… Gürültüden ödü kopan keklikler, kol kol, bacaklarının arasından fırlayıp uçuyorlar, ama bizimki görmüyor onları. Çevresinde yaban kekikleri mis gibi kokuyor, ama bizimki yine ayrımında değil.
Ne dallar arasında güneşe karşı titreyen incecik örümcek ağlarını, ne de trampetinin üstünde sıçrayan çam iğnelerini gördüğü var. Kendisini düşlemlerine ve çalgısına kaptırmış, değneklerinin kalkıp inmesini sevdalı gibi seyrediyor. Her vuruşta, o kocaman aptal suratı keyfinden ışıklanıyor.
Tam tram tram! Tam tram tram!
“Ah nerede o iri iri taş döşenmiş avlusu, güzelce hizaya gelmiş sıra sıra pencereleri, başlıklı halkı, karavana gürültüsüyle, dolup taşan alçak kemerleriyle bizim güzel kışla!…”
Tam tram tram! Tam tram tram!
“Ah nerede o çın çın öten merdivenler, tertemiz badanalı geçenekler, buram buram kokan koğuşlar, ayna gibi parlatılmış palaskalar, tayın rafı, ayakkabı boyası çanakları, boz battaniyeli demir karyolalar, silah deposunda parıl parıl duran tüfekler!…”
Tam tram tram! Tam tram tram!
“Ah nerede o karakolda geçen güzel nöbet günleri, parmaklara vıcık vıcık yapışan iskambil kâğıtları, kalemle ötesi berisi süslenmiş bet suratlı karamaça kızı, Pigault-Lebrun'ün portatif karyola üzerinde tek başına sürüklenip duran bir romanı!…”
Tam tram tram! Tam tram tram!
«   01   ...    27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   »