Ana Sayfa » Yolculamak » Değişen Kafalar : 38
Nasıl gövdelerimiz yabancı başların altında evlilik, zevk ve mutluluğunu tatmakla yanlış yaptıysa, başlarımızın altındaki bu yabancı vücutları da öldürmek hakkına sahip değiliz. Her baş ve gövde, Sita'ya tek başına sahip olmak kaygısıyla değil de öldürücü bir darbe vurmak ve öldürücü bir darbeyle vurulmak düşüncesiyle davranacağından bu çarpışma çok zorlu olacaktır. Ama bu karşılıklı birbirini öldürme, vaktiyle ikimizin de başardığı kendi kafasını uçurmak kadar zor olmayacaktır.
Nanda:
Kılıçları ver, diye bağırdı. Bu çarpışmaya hazırım; çünkü iki rakip olan bizlerin bu işi halledebilmemiz için en iyi yol budur. Hakça bir iştir bu. Çünkü vücutlarımızın başlarımıza eklenmesi yüzünden ikimizin kolları da aşağı yukarı aynı güçte oldu. Benim kollarım senin olunca inceldi, senin kolların da benim olunca güçlendi. Sita ile seni aldatmış olduğum için, yüreğimi sana sevinerek veriyorum. Ama senin kollarında, beni özlemle anarak sararıp solmaması ve iki yanlı dul olarak alevler arasında yoldaşlık etmesi için de senin yüreğini deşeceğim.
Savaşçı kanından gelme Sita da işlerin gidişini uygun gördüğünden ve çarpışmayı hiçbir yere kaçmadan gözünü kırpmaksızın izlemeye karar verdiğinden, bu ölüm çarpışması derhal “İnek ırmağı” ile kızıl çiçekli ormanın arasına rastlayan çiçekli alanda, Andhaka'nın içinde uyuduğu kulübenin önünde yapıldı. İki delikanlı da birbirlerinin yüreklerini delerek çiçekli çayıra yıkıldılar. Ölüm töreni, bir dulun diri diri yakılması gibi kutsal bir olayla ilişkili olduğu için büyük bir bayram biçimini aldı. Her yandan binlerce kişi gelerek: “Hörgüçlü Boğa” köyünden Sita'nın kendisini kocası ve dostuyla diri diri yakışını seyrettiler. Güzel kokulu mango ağacından hazırlanan odun yığınının boşluklarına çabuk tutuşmalarını sağlamak için eritilmiş yağa batırılmış saman doldurmuşlardı. Odun yığınını ailenin en yakın erkek üyesi olması dolayısıyla Andhaka takma adını taşıyan ve gözleri miyop olduğundan ötürü meşaleyi yüzüne yakın tutan Samadhi ateşledi. Odun yığını ender görülen bir biçimde parlayıverdi ve güzel Sita ölmeden yakılmanın verdiği korkunç acıyla bir süre bağırdıysa da, boynuzdan boru ve davul sesleri arasında onun çığlıkları hemen hemen hiç duyulmadı. Ama öyküye göre, sevgilisine kavuşmanın zevkiyle alevler ona serin gelmiş. Biz de buna inanalım.
Özverisinden ötürü hemen oracıkta adına bir anıt diktiler. Üçünün kemiklerinden yanmayıp da geri kalan kısmı, bir kil testiye koyup bal ve sütle ıslattıktan sonra kutsal Ganj'a attılar.
Ama sonraları yalnızca Andhaka diye anılan çocuğu Samadhi, rahat bir ömür yaşadı. Anıt sahibi bir dulun oğlu olması dolayısıyla ve günden güne artan güzelliği sayesinde insanlar tarafından sevgi derecesine varan bir iyi niyetle karşılanıyordu. Henüz on iki yaşına vardığında, vücudu güzellik ve güç bakımından bir Gandharve'ye benziyor ve göğsünde “Mutluluk Danası” beliriyordu. Bu arada bir eksiklik olmaktan çok uzak olan körlüğü, onu gereğinden fazla vücudunun etkisi altında yaşamaktan koruyor ve kafasını ruhsal yaşama önem vermeye yöneltiyordu. Yedi yaşındayken, Veda bilgelerinden bir Brahman onu koruması altına alarak ona doğru ve kibar konuşmayı, dilbilgisini, yıldızlar bilgisini ve düşünme sanatını öğretti; daha yirmisini aşmadan Benares kralının okuyucusu oldu. Çok güzel bir saray taraçasında zarif giysileriyle beyaz ipekliden güneşliğin altına oturarak ve elindeki kitabı parlak gözlerine yaklaştırıp hayran edici sesiyle, kralına kutsal ve dünyayla ilgili yapıtlardan parçalar okuyordu.
« 01 ... 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 »