Ana Sayfa » Yolculamak » Doğudaki Hayalet : 31


DOĞUDAKİ HAYALET

PIERRE LOTI

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 112


büyük bir sevecenlikle sevmiş olduğumu söylerdim ona, onu yitirmekten duyduğum pişmanlığın hiç sönmeyeceğini söylerdim, yaşadığım için, genç kaldığım için, hâlâ sevebildiğim için özür dilerdim ondan; bütün bunları söylerdim ona, sonra aşk dolu bir vedanın ardından yine uyusun diye toprağa bırakırdım onu! Ama hayır, son derece acımasız bir yanlışlığa takılıp kalmak gerekiyor sonsuza değin; çok geçmeden benim de ölme vaktim gelecek, böylece yanlışlığın düzeltilmesi daha da güçleşecek, aramızdaki sessizlik büsbütün kesinleşecek, çünkü ona söyleyemediğim ama benim içimde yaşayan her şey benimle birlikte ölecek. Ve zaman akıp gitmeyi sürdürecek, ikimizin adı da unutulacak - ayrı ayrı…
Koyu gecenin içinde karmakarışık sokaklarda hep rasgele yoluma giderken sonunda bu değişmeyen kentin göbeğinde Yavuz Selim Camisi yakınındaki çok sofu bir mahalleye geliyorum: Mezarlar, serviler, sandukaları aydınlatan kandiller yanan türbeler var burada. İşte eşsiz biçimde, pek hoş dümdüz bir sokak, ama Arap sokakları görünüşünde, kireç vurulmuş bembeyaz, kenarlarında sivri kemerli revaklar uzanıyor düzenli, yalnızca giriş katından ibaret yüzyıllık evlerin sağı solu göğün enginliklerine açılıyor, İstanbul'un merkezinde bir tepe burası, tüm çevreye egemen. Havanın mavimsi karanlığında yakındaki caminin üst üste binen kubbeleri yükseliyor yalnızca, kar gibi soluk, ayın çevresinde oluşan aylalar gibi bulanık. Sokak uzayıp gidiyor, birbirini izleyen sıra kemerler belirsiz karanlıkta yitiyor; ama biraz ötede, orda, açık kalmış bir kapıdan ölgün bir ışık süzülüyor beyaz kaldırım taşları üstüne. Ah! Ahmet'le birlikte koca İstanbul'u yaya geçerken akşamın ileri saatlerinde uğramayı alışkanlık edindiğim küçük eski kahve burası kesinlikle. Nasıl olmuş da böyle geç vakte kadar açık kalmış? Bunun benim için olduğunu, kahvecinin beni beklediğini, beni çağırdığını söyleyesi geliyor insanın. Attan inip bir dakika orda oturacağım, dışarda, sıra kemerlerin altında, gecenin serinliğinde.
Burada her şey el sürülmeden kalmış, eski tablolar, duvarlara asılı eski Mekke resimleri, anımsıyorum bunları. Karşıda sokağın ortasında hep o eski mermer çeşme, tepesi kara saçlara benzeyen bir şeylerle kaplı, eğreltiotları bürümüş bana kalırsa. Kahvecinin bana getirdiği şu taburede birden fazla oturmuşumdur kesinlikle.
Eskiden, iyi anımsıyorum, insan burada oturduğu zaman ara sıra camiye giden inanç dolu dervişlerin geçtiğini görürdü. - Ve bu akşam tam bunu aklımdan geçirdiğim sırada dervişlerden birkaçı birlikte görünüyor. Yavaşça ilerlerken, geri dönüp bu alışılmadık saatte karanlığın derinliklerinde yiten ıssız yol boyunca açık duran bu tek kahvenin önünde takılmış kalmış bu adama bakıyorlar.
O zamanlar, anımsıyorum, bir çalgıcı vardı, yaşlı bir adam, bu küçük ayrıksın kahvede gerilerde bir yerde kemanla yürek parçalayan havalar çalardı bütün gece. - Bu akşam ansızın arkamda yine aynı ezgi inildemeye başlıyor. İşte o zaman öylesine dalıyorum ki anılara, uyanacağım diye korktuğum için geçirdiğim ürperti her zamankinden daha derine, ta iliklerime işliyor bu kez… Böylece, oturduğum yerde kalıyorum, her zamanki yerimde sessizce oturuyorum; çevremdeki, İstanbul'un içindeki şeyler aynı kalmış, ne ki çok sevdiğimiz Eyüp'teki küçük evimiz yok artık, onun kendi evi de yanmış kül olmuş, Ahmet ölmüş, Aziyade toprağa gireli yedi yıl geçmiş, her şey yok olmuş, ortadan kalkmış, bitmiş sonsuza değin… Ahmet'in ablasının söylediği o tümcenin birdenbire aklıma gelmesi daha da müthiş, arkamdaki o keman işitilmedik hüzünlerin bilinmez ezgileriyle bu tümceyi dile getiriyor sanki: “İlkyazın sonuydu… Akşam vakti götürmüşler ölüsünü…”
Akşam vakti götürmüşler ölüsünü… Şimdi mayıs ya da haziran ayındaki o çok dingin, çok duru alacakaranlığı görüyorum, sanki akıl almaz bir alaycılıkla karanlık evi pembe bir ışıkla aydınlatıyor, sonra gürültüsüzce açılıyor kapı, ağır bir şey omuzlamış taşıyıcıların geçmesi için… Alıp götürdükleri ceset onun bedeniydi bir zamanlar! Hayır, şimdiye kadar onun için hiçbir zaman şu anda çektiğim acıyla ölçülebilecek bir şey duyumsamadım ben…
«   01   ...    21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41   ...    44   »