Ana Sayfa » Yolculamak » Doğudaki Hayalet : 38


DOĞUDAKİ HAYALET

PIERRE LOTI

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 112


Hatice kulübesinde paçavralarının üstüne yeniden uzanınca varlıklarına katlanamadığım taşıyıcıları başımdan savıyorum. Zavallı yaşlı kadının üstünü yeni battaniyesiyle elimden geldiğince örtüyorum, çok hoşuna gidiyor, yeni bir oyuncağı olan küçük çocukların yaptığı gibi elleriyle battaniyeyi okşuyor.
Ve şimdi sorular sormak istiyorum ona, öğrenmekten korktuğum her şeyi bilen, gören, belleğinde tutan, öbürlerinin arasında konuşabileceğim tek kadın o yeryüzünde.
“Evet, evet” diye yanıtlıyor, “çok şeyler söyleyeceğim sana, neler neler… Hele güzelce uyusun, kafasını toplasın, gelir konuşursun Haticenle, önümüzdeki günlerden birinde…”
Önümüzdeki günlerden birinde!… Ama bir bugünüm var benim!
“Ah, Loti” diye sürdürüyor güçlükle doğrularak, “bilmiyorsun: Kapı dışarı ettiler beni… Ama hanımından uzaklara gitmedi Hatice, iyi bil, ve öleceğini anladığım zaman iki gece sokaktan ayrılmadım, kapının yanındaydım hep, işiteyim diye…”
Onu kovmuşlar demek… Öyle çok ne söyleyebilir bana o zaman? Artık kafası pek yerinde değil gibi, hangi belirsiz ve garip bilgileri çekip çıkarabilirim bu yaşlı kafadan?
- Peki, Fenzile Hanım, diyorum, o ne oldu biliyor musun?
- Sahi Fenzile, evet… O çok şeyler biliyor, işte o. Hem belki, belki buraya gelir seninle konuşmaya!
Yaşlı Abeddin'in öteki üç hanımından biriydi Fenzile, bir kez görmüştüm onu, yüzü peçeliydi tabii. Ama Aziyade'ye karşı öteki kumalarından daha iyiydi, nerdeyse yardımcı ve sevecendi, biliyorum. Dağılan bu haremden bir o yeniden evlenip İstanbul'da kalmış görünüyor. Ah! Onunla konuşmanın bir yolu olsaydı! Doğrusu, bunun mümkün olacağını hiç ummuyorum… “Buraya, sana gelmesi için onu nasıl kandırmalı, ne yapmalı Hatice canım?”
Bir dakika sonra zenci Hatice'nin verdiği bilgiler üzerine gittim yakında bir kulübede çok yaşlı bir kadın buldum ve aldım geldim, kötücül, arabulucu yüzlü bir kadındı bu, yaşam boyu bazı karanlık işlere karışmış olsa gerekti. Hatice bu kişinin Fenzile'yle görüşmeyi ayarlayacağına güveniyor; şimdi oldukça heyecanlanmış, yeterince kesin görünen yönergeler veriyor ona, ben de büyük bir ödül söz veriyorum. Burada buluşacakmışız, elbette, bugün öğleden sonra, alaturka saatle yediye doğru. Ama gerçekleşeceğine pek inanmıyorum ben…
Hatice'ye sormak istediğim sorular var daha; ama iyice bitkinleşmiş gitgide, durumuna acıyorum. Bu sabah olup bitenlerden ben de son derece yorgunum. Üstelersem, daha açık sözcüklerle bana neler diyeceğini fazlasıyla seziyorum: Özellikle ben yüzüstü bıraktığım için Aziyade'nin öldüğünü söyleyecek. Bu doğru olduğuna göre bana onu dinlemek düşer ve bu konuda kararlıyım, ama bir kez yeter, akşama geri geldiğim zaman sorarım… İşte şimdi suyun öbür yanında beni bekledikleri aklıma geliyor, içimde biraz da korku, çıkıp gidiyorum…
Öyleyse şimdi yine Haliç'e doğru inmek, bir kayığa binip karşıya geçmek, Anaktar-Şiraz'la arabacının beni beklediği Hacı Ali Alanı'na geri dönmek ve öteki mezarı ziyarete gitmek gerekiyor.
Yanımda oturan Anaktar-Şiraz “Şişli Ermeni Katolik mezarlığına çek” diyor arabacıya.
Oldukça uzak bir yer galiba, arabacı atlarını kamçılıyor ve atlar hemen koşmaya başlıyor. İstanbul'a sırtımızı dönüp yine Beyoğlu'na çıkıyoruz, son hızla Beyoğlu'nu geçiyor, geride bırakıyoruz, sonuncu semt Taksim de arkamızda kalıyor, bir başka dış yöredeyiz şimdi, burası Aziyade'nin gömülü olduğu yerden bayağı farklı… Benim Eyüp'teki zavallı iki küçük canyoldaşımı birbirinden epey uzak gömmüşler.
«   01   ...    28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44   »