Ana Sayfa » Yolculamak » Dr. Jekyll ve Mr. Hyde : 16
Utterson, Hyde adını duyar duymaz irkilmişti. Baston da önüne getirilince artık kuşkusu kalmadı. Kırılmış, parçalanmış olmasına karşın, bunun birkaç yıl önce kendisinin Jekyll'a armağan ettiği baston olduğunu anlamıştı.
- Hyde denen bu adam, ufak tefek bir şey mi acaba? diye sordu.
Komiser:
- Kadının dediğine göre, pek ufak tefek ve pek cani bakışlı bir adammış… diye yanıtladı.
Utterson düşündü. Sonra başını kaldırarak:
- Benim arabama gelirseniz, sizi bu adamın evine götürebilirim, dedi.
O zamana dek saat dokuzu bulmuştu. Mevsimin ilk sisi bastırmıştı; koyu boz renkte kalın bir örtü gökyüzünden aşağı sarkıyordu, esen yel bu buhardan kaleyi durmadan topa tutuyordu. Araba sokak sokak yol aldıkça, noter tan ışıklarının eşsiz bir güzellikle boy boy inen renklerine şaşkınlıkla bakıyordu; çünkü bir yer geliyordu ki gece gibi kapkaranlıktı; sonra, bir başka yer geliyordu ki şaşırtıcı bir yangın alevi gibi kızıl kahverengi bir ışıkla parıldıyordu. Daha başka bir yerde de, bir an için sisin iyice dağıldığı, solgun güneş ışığının dalga dalga çelenklerin arasından geçtiği oluyordu. Bu değişen ışıklar altında kalan pis sokakları, pasaklı yolcuları ve her gece istilasına uğradıkları karanlığa karşı koymak için (yakılıp söndürüldükleri hiç görülmeyen) sokak fenerleriyle Soho mahallesi, notere karabasanda görülmüş bir kent gibi geldi. Hem, aslında aklından geçirdiği şeyler de tümüyle iç kapayıcı şeylerdi. Arabasındaki arkadaşına bir göz atınca, sırasında en namuslu insanların bile yakasına yapışan adalet pençesinin ve onu temsil edenlerin dehşetinden ürperir gibi oldu.
Araba verilen adreste durduğunda, sis biraz yükselmişti. Önlerine pis bir sokak çıktı. Burada büyük bir meyhane, sıradan bir Fransız aşevi, ıvır zıvır satılan bir dükkân, iki peniye salata satan bir başka dükkân, kapı önlerinde oynayan giysileri yırtık pırtık çocuklar, ellerinde anahtar, sabahleyin bir kadehçik içmeye giden türlü uluslardan kadınlar göze çarpıyordu.
Biraz sonra sis kehribar sarısı rengiyle alçaldı; yolcularla bu pis görüntü arasına perde oldu. Geldikleri yer, Harry Jekyll'ın gözbebeğinin, çeyrek milyon sterlin mirasa konacak olan adamın eviydi.
Sarı benizli, kır saçlı, yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Kadının ikiyüzlülüğü kötü bakışlarından okunuyordu; ama haline ve tavrına diyecek yoktu. “Evet, burası Mr. Hyde'ın evidir ama kendisi evde yok” dedi. O gece eve pek geç uğramış, bir saatten de az kaldıktan sonra yeniden çıkmıştı. Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Aslında pek belli alışkanlıkları yokmuş. Çoğu kez evde bulunmazmış. Örneğin, düne dek hemen hemen iki aydan beri, kadın onu görmemişti.
Noter:
- İyi, güzel; öyleyse onun odasını görmek istiyoruz, dedi.
Kadın karşı çıkınca, noter:
« 01 ... 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 ... 50 »