Ana Sayfa » Yolculamak » Dr. Jekyll ve Mr. Hyde : 24
“Bugün bir arkadaşı toprağa gömdük. Bu sorun öteki arkadaşımı yitirmeme de yol açarsa ne yaparım?” diye düşündü. Sonra yüreğindeki bu korkuyu ihanete benzetip çirkin buldu. Zarfı yırttı. İçinden, aynı biçimde mühürlenmiş bir zarf daha çıktı; kapağında “Doktor Harry Jekyll'ın ölümüne ya da ortadan yitmesine değin açılmaması” sözcükleri yazılıydı. Utterson gözlerine inanamıyordu. Evet, yazılı olan sözcüklerden ikisi, “ortadan yitmesine”ydi. Sahibine çoktan geri verdiği o çılgın vasiyetnamede olduğu gibi, burada da Harry Jekyll'ın adı yitmek sözcüğüyle birlikte anılıyordu. Ancak vasiyetnamede bu düşünce, Hyde denen herifin o uğursuz önerisinden çıkmış; apaçık bir maksatla ve bütün dehşetiyle vasiyetnameye yerleşmişti. Ama Lanyon'ın eliyle yazılmış olması… Bu ne demekti acaba? Noteri büyük bir merak aldı. Zarfın üzerindeki, ölümden ya da yitimden önce açılmaması uyarısına aldırmadan bu gizin derinliğine hemen dalmayı düşündü. Ancak meslek onuru ve ölmüş bir arkadaşına karşı duyduğu bağlılık, ona büyük zorunluklar yüklüyordu. Onun için elindeki paket özel kasasının en dibinde gizli kaldı.
Merakı, bir boğmak vardır, bir de yenmek. O günden sonra Utterson'ın yaşayan arkadaşının dostluğunu eski hevesle aramış olması kuşkuludur. Onun için pek kötü bir şey düşünmüyordu. Fakat düşüncelerinde dinginlik değil korku vardı. Gerçi gidip ona uğruyordu, ama kabul edilmeyince de içi rahatlamıyor değildi. Belki içinden, o gönüllü tutsaklık evine kabul edilerek bu evin o garip yalnızıyla oturup konuşmaktansa, kentin gürültüsü ve havası içinde, kapı eşiğinde Poole ile ayaküstü görüşmeyi yeğliyordu. Gerçi Poole'un haberleri pek de hoş değildi. Anlattığına göre, doktor laboratuvarın üstündeki muayene odasına şimdi eskisinden daha çok kapanıyor; dahası, kimi geceler orada uyuyordu. Düşkün görünüyordu. Pek sessizleşmişti; okumuyordu. Kafasına bir şey saplanmış gibiydi. Utterson her seferinde aynı haberleri almaya öyle alıştı ki, ziyaretlerini gitgide seyrekleştirdi.
Bir pazar günü Utterson, akrabası Enfield ile her zamanki gezintilerinden birine çıkmıştı. Yolları yine o arka sokağa düştü. Kapının önüne geldiklerinde, ikisi de bakmak üzere durdular.
Enfield:
- Eh… Hiç değilse bu öykünün sonu geldi. Artık Hyde'ı bir daha görmeyeceğiz, dedi.
Utterson:
- Umarım görmeyiz. Onu bir kez gördüğümü ve duyduğun nefret duygusunu aynen benim de duyduğumu sana hiç söylemiş miydim? dedi.
- Canım, onu görüp de nefret etmemek olanaksız bir şey. Buranın Doktor Jekyll'ların arka kapısı olduğunu bilmediğim için beni kim bilir ne budala sanmışsındır? Bunu yine senin dikkatsizliğin sayesinde anladım.
- Ya… Demek bunu anladın, ha? Öyleyse avluya girelim de, pencerelere şöyle bir göz atalım. Doğrusu zavallı Jekyll'ı merak ediyorum. Dışardan da olsa bir yakınının varlığı ona yararlı olur belki.
Göğü hâlâ aydınlatan akşam güneşine karşın, avlu çok serin, biraz nemli ve karanlıkçaydı. Üç pencereden ortadaki, yarıya kadar açıktı. Utterson bu pencerede, avutulamaz bir mahpus gibi, son derece üzgün bir yüzle oturan arkadaşı Doktor Jekyll'ı gördü:
« 01 ... 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 ... 50 »