Ana Sayfa » Yolculamak » Erzurum Yolculuğu & Byelkin'in Öyküleri : 13
geçtim. İki öküz koşulu bir kağnı, sarp yolda yokuş yukarı ilerliyordu. Birkaç Gürcü vardı arabanın çevresinde.
“Nereden geliyorsunuz?” diye sordum.
“Tahran'dan” dediler.
“Ne götürüyorsunuz?”
“Griboyedov'u.”
İran'da öldürülen Griboyedov'un Tiflis'e götürülen cesediydi bu. (19)
Griboyedov'la bir daha karşılaşacağımız aklıma gelmezdi! Son olarak, İran'a hareketinden önce geçen yıl Petersburg'da görüşmüştük. Kaygılıydı. Tuhaf bir önsezi vardı içinde. Onu yatıştırmak istediğimde:
“Vous ne connaissez pas ces gensla: vous verrez qu'il faudra jouer des couteaux (20) demişti bana.
Şah ölür ölmez yetmiş oğlu arasındaki anlaşmazlığın bir katliama yol açacağını düşünüyordu. Yaşlı Şah hâlâ sağdı ama, Griboyedov'un kâhince sözleri gerçekleşmişti. Cahilliğe, hainliğe kurban olmuş; İranlıların hançerleri altında can vermişti. Üç gün süresince kara cahillerin oyuncağı olan cesedi, eski bir kurşun yarasının izini taşıyan elinden tanınabilmişti.
Griboyedov'la 1817'de tanışmıştım. Melankolik karakteri, öfkeli zekâsı, iyi yürekliliği, insanlığın kaçınılmaz yoldaşları olan zayıf yanları ve kusurlarıyla, olağanüstü çekicilikte bir kişiliği vardı. Tutkulu, aynı ölçüde de yetenekli bir insandı. Fakat uzun bir süre küçük dertlerin ve bir belirsizliğin pençesinde kıvrandı. Devlet adamlığı yeteneğinden yararlanılmadı. Şairlik yeteneği kabul edilmedi. Hatta gözüpekliğinden, parlak cesaretinden bile bir zaman kuşku duyuldu. Değerini anlayan sadece birkaç dostuydu. Onlar da bir toplulukta Griboyedov'un yeteneklerinden söz ettiklerinde; herkesin yüzünde bir güvensizlik gülümsemesi, o aptalca, o dayanılmaz gülümseyiş belirirdi. İnsanlar ün karşısında eğilirler sadece. İçlerinde herhangi bir atış bölüğüne kumanda etmemiş ikinci bir Napolyon ya da “Moskova Telgraf”ta tek satır yayımlamamış ikinci bir Descartes bulunabileceğini kabul etmezler. Bizdeki bu ün tapınıcılığının nedeni bencilliğimizdir belki de. Ün karşısında eğilmekle, biz de ona bir katkıda bulunmuş oluruz çünkü.
Griboyedov'un yaşamını karartan birtakım bulutlar vardı. Ateşli tutkularının ve zorlu olayların sonuçlarıydı bunlar. Gençliğiyle kesin bir hesaplaşmaya girişmek, yaşamına yepyeni bir yön vermek zorunluluğunu hissediyordu. Böylece Petersburg'a, uçarı gençliğine elveda diyerek Gürcistan'a gitti. Bir köşeye çekildi: gece gündüz demeden tam sekiz yıl çalıştı orada. 1824 yılında Moskova'ya dönüşü yaşamında bir dönüm noktası, kesintisiz başarılar zincirinin ilk halkası oldu. Elyazması nüshaları elden ele dolaşan “Akıldan Bela” güldürüsü olağanüstü bir etki yarattı: Yazarını birinci sınıf şairlerimiz arasına yükseltti. Bir süre sonra savaş başladı. Savaş bölgesini avucunun içi gibi bilmesi yeni bir alan sağladı ona; elçiliğe atandı. Gürcistan'a gelip sevdiği kadınla evlendi… Fırtınalı yaşamının son yıllarından daha imrenilecek bir şey bilmiyorum. Griboyedov'u kalleş bir kavga ortasında yakalayan ölümün, korkunç ya da üzücü bir yanı yok bence. Ansızın ve çok güzel bir biçimde geldi çünkü.
Griboyedov'un anılarına sahip olmayışımız ne kötü! Dostlarından biri oturup biyografisini yazmalıdır onun. Seçkin kişilikler arkalarında bir iz bile bırakmadan yitip gidiyorlar… Tembel, kaygısız insanlarız bizler…
« 01 ... 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 ... 72 »