Ana Sayfa » Yolculamak » Erzurum Yolculuğu & Byelkin'in Öyküleri : 27
19 Temmuz günü Kont Paskeviç'le vedalaşmaya gittiğimde büyük bir keder içinde buldum onu. General Burtsov'un Bayburt dolaylarında vurulduğu yolunda acı bir haber gelmişti. Yazık olmuştu yiğit Burtsov'a. Bu olay, sayıca çok az olan ordumuzu da çökertebilirdi. Yabancı bir ülkenin derinliklerine ilerlemiş; bize diş bileyen, ilk başarısızlık haberi üzerine ayaklanmaya hazır bir halkla kuşatılmıştık. Savaş yeniden başlamıştı. Kont, sonraki olayların da tanığı olmamı önerdi. Fakat ben bir an önce Rusya'ya dönmek istiyordum artık… Kont bir Türk kılıcı armağan etti bana. Onu, fethedilmiş Ermenistan kırlarında ardı sıra dolaştığım parlak bir kahramanın anısı olarak saklıyordum. Aynı gün Erzurum'dan ayrıldım.
Artık bildiğim yollardan Tiflis'e dönüyordum. Bir süre önce 15.000 kişilik bir ordunun şenlendirdiği bu yerler şimdi sessiz ve kederliydi. Soğanlı'yı geçtim ve ordugâhımızın konakladığı yeri güçlükle tanıyabildim. Gümrü'de üç gün karantinada kaldım. Bezobdal'ı yeniden gördüm ve sıcaktan yanan Gürcistan'a geçmek üzere serin Ermenistan'ın yüksek yaylalarından ayrıldım.
Tiflis'e 1 Ağustos'ta vardım. Sevimli, şen bir topluluk içinde birkaç gün kaldım burada. Çalgı sesleri ve Gürcü türküleri arasında, bahçelerde birkaç güzel gün geçirdim. Sonra yeniden yola koyuldum. Dağlardan geçerken karşılaştığım en önemli olay, bir gece Kobi yakınlarında fırtınaya yakalanışım oldu. Sabahleyin Kazbek'in yanından geçerken olağanüstü güzellikte bir görünümle karşılaştım. Beyaz, parça parça bulutlar dağın tepesinden aşıyor; güneş ışınlarıyla aydınlanan ıssız bir tapınak, havada yüzüyormuş gibi görünüyordu. Azgın dere bütün görkemiyle karşıma çıktı. Sel yatağı yağmur sularıyla dolmuş, azgınlıkta Terek'i bile geride bırakıyor; tıpkı onun gibi korkunç bir sesle uğulduyordu. Kıyılar darmaduman olmuştu. Kayalar yerlerinden oynamış, akıntının önünü tıkamışlardı. Kalabalık bir Osetin topluluğu yol yapımında çalışıyordu. Sonunda dar boğazı sağ salim geçerek Büyük Kabarda ovasının geniş enginliğine çıktım. Vladikafkas'ta Dorohov'a ve Puşçin'e rasladım. İkisi de bu savaşta aldıkları yaraların tedavisi için kaplıcalara gidiyorlardı. Puşçin'in masasında Rusça dergiler buldum. Gördüğüm ilk makale, yapıtlarımdan birinin eleştirisiydi. Yazar, bana ve şiirlerime veryansın ediyordu. Yazıyı yüksek sesle okumaya başladım. Puşçin beni durdurarak okurken artistik mimikler de yapmamı istedi. Yazı, bizdeki eleştiri sanatının fantezileriyle süslüydü tabii. Bir kayyım, perhiz yemeği pişiren bir kadın ve bu küçük güldürünün sağduyusu sayılan bir düzeltmen arasında geçen uzun bir konuşmaydı bu. Puşçin'in isteğini hemen yerine getirdim ve bu o kadar hoşuma gitti ki, yazıyı az önce okurken duyduğum sıkıntıdan eser kalmadı. Hep birlikte candan kahkahalar atmaya başladık.
Sevimli anayurdumun bana ilk hoşgeldini işte bu oldu.
MERHUM İVAN PETROVİÇ
BYELKİN'İN ÖYKÜLERİ
Bayan Prostakova:
Ya, azizim; ufacıktan beri bir öykü merakı var onda.
Skotinin:
Mitrofan bana çekmiş.
“Anasının kuzusu”
YAYIMCININ NOTU
« 01 ... 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 ... 72 »