Ana Sayfa » Yolculamak » Erzurum Yolculuğu & Byelkin'in Öyküleri : 30


ERZURUM YOLCULUĞU & BYELKİN'İN ÖYKÜLERİ

ALEKSANDR PUŞKİN

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 50


“Baratinski”
Atış hakkımı kullanarak onu öldürmeye
andım vardı.
(Ateş etme sırası bendeydi.)
“Ordugâhta bir akşam” (3)
1
Birliğimiz * ilçesindeydi. Bir kıta subayının yaşayışı bilinen şey: Sabahları eğitim ve binicilik, alay komutanında ya da Yahudi'nin meyhanesinde öğle yemeği, akşamları da punç ve iskambil. * ilçesinde ne kapıları bize açık bir ev, ne bir yavuklumuz vardı. Kendi aramızda toplanır ve bu toplantılarda üniformalarımızdan başka bir şey görmezdik.
İçimizde ordudan olmayan bir tek kişi vardı. Otuz beş yaşlarında olduğu için yaşlı saydığımız bir adamdı bu. Görmüş geçirmiş olması aramızda büyük bir üstünlük sağlıyordu ona. Her zamanki asık yüzlülüğü, sert kişiliği, etkili konuşmaları genç kafalarımızı şiddetle etkiliyordu. Hayatı bir esrar perdesiyle örtülüydü bu adamın. Görünüşte Rus'a benziyordu ama, yabancı bir ad taşıyordu. Bir zamanlar hafif süvari birliklerinde bulunmuş, üstelik başarılar kazanmış. Ordudan niçin ayrıldığını, niçin bu yoksul ilçeye yerleştiğini bilen yoktu. Hem yoksulluk çekiyor, hem de cömert bir yaşayış sürdürüyordu. Her zaman yaya dolaşır, sırtında hep yıpranmış bir ceket taşırdı; fakat alayımızın bütün subaylarına açık bir sofrası vardı. Emekli bir erin hazırladığı öğle yemekleri iki üç çeşidi aşmazdı ama, şampanya su gibi akardı. Hiç kimse onun varı yoğu, geliri hakkında bir şey bilmezdi, bu konuda soru sormak gözüpekliğini de gösteremezdi. Çoğu askerlikle ilgili yapıtlardan, bir de romanlardan oluşan bir kitaplığı vardı. Onları, okumak isteyenlere seve seve verir, hiçbir zaman geri istemezdi. Buna karşılık başkalarından aldığı kitapları da geri verdiği görülmemişti. Başlıca işi tabancayla atışlar yapmaktı. Odasının duvarları kurşun izlerinden bal peteği gibi delik deşikti. Oturduğu yoksul kerpiç evin tek gösterişi, zengin bir tabanca koleksiyonuydu. Sanatında o kadar ustalaşmıştı ki, içimizden herhangi birinin şapkası üzerine konulacak bir armudu ateş ederek düşürmek istese, alayımızda hiç kimse başını ona uzatmakta sakınca görmezdi. Sık sık düellolardan söz ederdik sohbetlerimizde. Silvio (böyle adlandıracağım onu) hiçbir zaman katılmazdı bu konudaki konuşmalara. Başından düello geçip geçmediğini sorduğumuzda kuru bir evetle yetinir, başkaca bir şey söylemezdi. Bu gibi sorulardan hiç hoşlanmadığı belliydi. İçinde, korkunç ustalığının kurbanı olan bir bahtsızın sızısını mı taşıyordu acaba? Onda korkaklığa benzer herhangi bir duygunun bulunur olabileceği aklımızdan bile geçmezdi. Çünkü sadece dış görünüşleri bile bu gibi kuşkulara olanak tanımayan insanlardandı o. Ama beklenmedik bir olay hepimizi şaşkına çevirdi.
Bir gün on subay arkadaş Silvio'da öğle yemeğindeydik. Her zamanki gibi, yani adamakıllı içildi. Yemekten sonra ev sahibine oyunda bize kasa olmasını kabul ettirmeye çalıştık. Uzun süre karşı koydu. Çünkü hemen hemen hiç el sürmezdi iskambil kâğıdına. Sonunda emir erine kartları getirmesini emretti, masaya elli çervonest (4) boşalttı, kartları dağıttı. Çevresinde toplandık, oyun başladı. Oyun süresince ağzından tek söz çıkmadı Silvio'nun. Hiç tartışmaya girmez, herhangi bir açıklama yapmazdı. Karşısındaki oyuncu hesapta yanılmışsa, hemen ya farkı öder, ya da fazlayı yazardı. Onun bu huyunu bildiğimizden oyunu dilediği gibi yönetmesine ses çıkarmıyorduk. Fakat alaya kısa bir süre önce atanmış yeni bir subay vardı aramızda. Bu arkadaş bir ara dalgınlıkla hesapta bir yanlışlık yaptı. Silvio her zamanki gibi düzeltti hesabı. Silvio'nun yanıldığını sanan subay bir açıklamada bulunmak istedi. Silvio tek söz söylemeden kart
«   01   ...    20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   ...    72   »