Ana Sayfa » Yolculamak » Erzurum Yolculuğu & Byelkin'in Öyküleri : 63


ERZURUM YOLCULUĞU & BYELKİN'İN ÖYKÜLERİ

ALEKSANDR PUŞKİN

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 50


Akşamleyin her şey hazırdı. Liza ayna önünde yeni giysilerini ölçünürken hiçbir zaman bu kadar sevimli olmadığını itiraf etti kendi kendine. Yürürken yerlere kadar eğilip selamlar vererek, çamurdan yapılmış oyuncak kediler gibi başını sallayarak, köylü ağzıyla konuşarak ve gülerken yenleriyle yüzünü kapayarak rolünü tekrarlayıp Nastya'nın tam bir takdirini kazandı. İşini güçleştiren tek şey, yalın ayak yürüme zorunluluğuydu. Bunu bahçede denedi, fakat çimenler nazik ayaklarına battı. Kumlara ve çakıllara ise dayanamayacağını anladı. Nastya burada da imdada yetişti. Liza'nın ayaklarının ölçüsünü alıp, tarlaya, çoban Trofim'e koşarak bu ölçüde bir çift örme sandal ısmarladı. Ertesi gün Liza uyandığında şafak sökmemişti daha. Bütün ev henüz uykudaydı. Nastya avlu kapısı dışında çobanı beklemekteydi.
Küçük boru çaldı ve köyün sürüsü beyin evinin avlusunun önünden geçerken küçük alacalı sandalları verip mükâfat olarak elli kapik aldı ondan. Liza sessizce köylü giysilerine büründü. Nastya'ya fısıltıyla Miss Jackson'a değgin bazı yönergeler verdikten sonra arka kapı önündeki taş merdivenden geçerek bostan yoluyla tarlalara doğru koştu.
Şafak sökmeye başlamıştı. Bulutların altın renkli dizisi saray hademelerinin Çarı bekleyişleri gibi güneşi bekliyor gibiydiler. Duru gökyüzü, sabah serinliği, çiğ taneleri, hafif sabah rüzgârı ve kuş cıvıltıları, çocuksu bir sevinçle dolduruyordu Liza'nın yüreğini. Genç kız bir tanıdıkla karşılaşmak korkusuyla, koşmuyor da, uçuyordu sanki. Babasının yurtluğunun sınırında bulunan koruluğa yaklaşınca, yavaşladı. Aleksey'i burada beklemek zorundaydı. Nedenini kendisi de bilmeden yüreği hızla çarpıyordu. Gençlik yaramazlıklarımıza eşlik eden bu korku, onların başlıca güzelliğidir zaten. Liza koruluğun karanlığına daldı. Genç kızı boğuk, dalga dalga bir uğultu karşıladı. Koruluğun sesiydi bu. Sevinci dağıldı. Yavaş yavaş tatlı düşlere kaptırdı kendini. Düşüncelere daldı. Fakat bir ilkbahar günü, sabahın altısında korulukta tek başına dolaşan on yedi yaşında bir genç kızın aklından geçenleri tam tamına kim bilebilir? Liza iki yanı yüksek ağaçlarla kaplı yolda işte böylece düşüne düşüne giderken ansızın çok güzel bir av köpeği havlayarak ona doğru koştu. Genç kız korkuyla bir çığlık attı. Aynı anda: “Tout beau, Sbogar ici…” (19) diye bir sesleniş duyuldu ve genç bir avcı, çalıları aralayarak ortaya çıktı. Liza'ya:
- Korkma güzelim, dedi. Köpeğim ısırmaz.
Liza kendini toparlayarak durumdan yararlanmasını bildi. Yarı ürkmüş, yarı utanmış bir tavır takınarak:
- Yok bey, dedi. Baksana ne fena köpek. Korkuyorum, bir daha üstüme atılmasın?
O bunları söylerken Aleksey (okuyucularımız avcıyı tanımışlardır artık) genç köylü kızını tepeden tırnağa süzüyordu. Kıza:
- Eğer korkuyorsan gideceğin yere kadar ben götüreyim seni, dedi. İzin verir misin geleyim seninle?
Liza:
- Sana engel olan mı var? diye yanıtladı. Allahın yolu, isteyen istediği gibi gezer.
- Nereden geliyorsun?
- Priluçino'dan. Demirci Vasili'nin kızıyım ben. Mantar toplamaya gidiyorum. (Liza sicimle bağlı küçük bir sepet taşıyordu kolunda.) Ya sen bey? Tugilova'dan geliyorsun değil mi?
Aleksey:
- İyi bildin, diye yanıtladı. Küçük beyin uşağıyım ben.
«   01   ...    53   54   55   56   57   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72   »