Ana Sayfa » Yolculamak » Erzurum Yolculuğu & Byelkin'in Öyküleri : 66


ERZURUM YOLCULUĞU & BYELKİN'İN ÖYKÜLERİ

ALEKSANDR PUŞKİN

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 50


- Yemin etmeye gerek yok, dedi. Söz ver, o yeter bana.
Bundan sonra, Liza'nın gitme zamanı geldiğini söylediği ana kadar, yan yana ormanda dolaşarak dostça sohbet ettiler.
Ayrıldıklarında, yalnız başına ormanda kalan Aleksey, bir köylü kızının bir iki görüşme sonunda üzerinde nasıl olup da böyle sarsılmaz bir egemenlik kurduğuna bir türlü akıl erdiremedi. Akulina'yla olan ilişkilerinde bir yeniliğin çekiciliği vardı. Bu tuhaf köylü kızının buyrukları Aleksey'e çok ağır görünmekle birlikte verdiği sözü tutmamayı düşünmedi bile. Çünkü işin aslına bakarsak, parmağındaki uğursuz yüzüğe, esrarengiz adrese, düş kırıklığına uğramış insanlara özgü mahzun tavırlarına rağmen iyi yürekli, ateşli bir gençti o. Masumluktan zevk alabilecek temiz bir yüreği vardı.
Sadece içimin isteğine kulak verecek olsaydım bu genç insanların buluşmalarını, gittikçe güçlenen karşılıklı sevgilerini ve bağlılıklarını, uğraşılarını ve konuşmalarını bütün ayrıntılarıyla tasvir etmeye kalkardım. Fakat bunu yapmakla duyacağım zevki, okuyucularımın büyük bir çoğunluğunun benimle paylaşmayacağını biliyorum. Bu gibi ayrıntılar, yapmacık görünür genellikle. Böylece ben de onları bir yana bırakıp şunu söylemekle yetineceğim kısaca: Aradan iki ay geçmeden Alekseyimiz sırıl sıklam âşıktı. Aleksey kadar gürültücü olmamakla birlikte, Liza da kayıtsız değildi delikanlıya karşı. Her ikisi de yaşadıkları günlerin mutluluğuyla yetiniyor, gelecek üzerine pek az kafa yoruyorlardı.
Çözülmez bağlarla bağlanmak düşüncesi sık sık ikisinin de aklından geçiyor, fakat bu konuda hiçbir zaman tek söz etmiyorlardı birbirlerine. Nedeni açıktı bunun: Aleksey sevgili Akulinasına ne kadar bağlı olursa olsun yine de kendisiyle zavallı bir köylü kızı arasındaki uzaklığı çıkaramıyordu aklından. Liza ise babalarının birbirlerinden nefret ettiklerini biliyor, onların bir gün barışabileceklerini ummaya bile cesaret edemiyordu. Sonra, Tugilova derebeyini Priluçinalı demirci kızının ayaklarına kapanmış görmek gibi belli belirsiz, romantik bir düşünce, genç kızın bencillik duygularını kışkırtıyordu. Ansızın patlak veren önemli bir olay az kalsın değiştirecekti karşılıklı ilişkilerini.
Aydınlık, soğuk bir sabah (Rusyamızda sonbaharlar pek zengindir bu bakımdan) İvan Petroviç Berestov yanına ne olur ne olmaz diye, üç çift tazı, bir at uşağı, birkaç tane de, ellerinde kaynana zırıltıları bulunan hizmetçi çocuk alarak, atlı bir gezintiye çıkmıştı. Aynı anda, havanın çekiciliğine kapılarak Grigori İvanoviç Muromski de güdümen kısrağını eğerletmiş, hafif bir tırısla, İngilizleştirilmiş yurtluğunu gezmeye çıkmıştı. Ormana yaklaştığında, sırtında tilki derisinden bir kürk, at üstünde görkemli bir tavırla oturmuş, çocukların bağırışlarla ve kaynana zırıltılarıyla çalılıktan dışarıya uğratmaya çalıştıkları tavşanı beklemekte olan komşusunu gördü. Eğer Grigori İvanoviç bu karşılaşmayı önceden kestirebilseydi, hiç kuşkusuz, değiştirirdi yolunu. Fakat hiç beklenmedik bir anda Berestov'un karşısına düşmüş, kendisini birdenbire bir kurşun atımı uzaklıkta bulmuştu komşusundan. Yapacak bir şey yoktu. Eğitim görmüş bir Avrupalı gibi düşmanına yaklaşan Muromski, nezaketle selamladı onu. Berestov da tıpkı oynatıcısının buyruğuna uyarak bayları selamlayan zincirli bir ayı gibi, gayretle karşılık verdi bu selama. Aynı anda ormandan fırlayan tavşan tarlalara doğru koştu. Berestov'la at uşağı, avazları çıktığı kadar bağırdılar, köpekleri salıverdiler ve onların arkasından doludizgin sürdüler atlarını. Muromski'nin ava alışık olmayan atı gemi azıya aldı. Seçkin bir binici olmakla övünen Muromski hayvanı kendi haline bıraktı, bir yandan da onu hoşlanmadığı bir kimseyle sevimsiz bir sohbette bulunmak zorunda kalmaktan kurtaran bu raslantıya için için sevindi. Fakat önceden fark etmediği bir hendekle karşılaşan hayvan birdenbire yana fırladı. Muromski de tutunamayarak eğerden aşağı yuvarlandı. Donmuş toprağa oldukça kötü bir biçimde düşen Muromski, binicisinin yok olduğunu hisseder hissetmez aklı başına gelmişcesine zınk diye duran güdümen kısrağına lanetler savuruyordu yattığı yerden.
«   01   ...    56   57   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72   »