Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Salı Kitapları » Fıçıdan Öyküler : 02
Sonra, akşamleyin herkes yazı odasına giderken, fıçıdan bir mırıltı yükseldiğini işittikleri ve ara sıra ışık parıltılarının sızdığını gördükleri zaman, yaşlı yazman bunun nedenini iyice anlatamazdı.
Bu arada Hans'la ben nerelerdeydik? Yukarıya doğru yavaş yavaş yükselirken günlük yaşamdan iyice ayrılırdık. Öyle ki, okulla ve dünyayla ilgili bütün tozlar rüzgârda dalgalanan giysilerimizden uçup giderdi. Biz, yükseklerin temiz havasını içimize çekerken, altımızda düzensiz çekimli fiilleriyle eski kolej, yetim çocukların yataklarının durduğu kötü kerpiç zeminli sağır mahzen, derinliklerin sisi içinde kalırdı.
Ne var ki, kulede saat yediyi çaldığı zaman avlu kapısından beni akşam yemeğine çağıran hizmetçi kızın soprano sesi, yukarıya, bize kadar bile gelirdi. O zaman kendimizi birdenbire gene dar fıçımızda oturur bulurduk; fıçının yanları çatırdayıncaya kadar bir kez daha gerinir, sonra kenarına tırmanarak günlük yaşama dönerdik: Ama bundan sonra daha uzun süre, içimizde bu dünyadan olmayan bir ışık bulunduğunu herkes yüzümüzden okuyabilirdi.
O zamandan bu yana kırk yıl ve daha da uzun bir süre geçti. Benim Haydut Hans'ım garip bir şansla, yaşlılığında bir kez daha belediyenin baktığı yetim bir çocuk oldu.
Acaba bir ölümlü olduğu halde o bölgelere çok fazla mı uçmuştu? Şu yaşadığımız dünyaya, bir çeyrek yüzyıl, çalışkan bir gemi dülgeri olarak hizmet ettikten sonra hastalandı, uzun yıllar bu dünyada rahatını bulamadı. Böylelikle bir düşkünler evine girdi. Ama yavaş yavaş yine iyileşti, şimdi rahatı yerindedir; kendi isteğine göre, hoşnut bir durumda, iyi çalışmaktadır; gerçi karısını çoktan gömmüştür; ama çocuklarının uzakta iyi bakıldıklarını bilir. Şimdi kırlaşmış saçlarıyla kırmızı, mert yüzü karşıma çıktığı zaman, eğilerek birbirimizi selamlarız: Kara gözleri sanki bana: “O zamanlar fıçıda nasıl oturduğumuzu hâlâ anımsıyor musun? Bunu yalnızca ikimiz biliriz, değil mi? O ne güzel günlerdi!” demek istermiş gibi alaylı alaylı parıldar.
İşte bu yeni “Fıçıdan Öyküler”in, eskileri kadar güçlüolup olmadığını iyiliksever okuyucu bakalım şimdi bir denesin! Yolculuk fazla uzun sürmeyecek ve yeni zamanımızın pratik kafalarını, baş dönmesine uğratacak kadar yükseklere çıkılmayacaktır.
Theodor Storm
Husum, Mart 1873
SONSÖZ
“Fıçıdan Öyküler”, başka bir başlık altında ilk baskılarında az bir ilgi gördükten sonra 1873'te Theodor Storm tarafından ikinci kez yayımlanmıştır. Kitabın ikinci baskısının başına koyduğu Önsöz'de öykücü, o garip başlığı koymaya nasıl karar verdiğini anlatmaktadır. Değişik Storm yayımlarında masallar genellikle birbirlerinden ayrılmıştır. Bu küçük kitap, Storm'un düzenleme biçimine uygundur. Storm'un “Fıçıdan Öyküler”i, eski halk masalları anlamında öyküler değildir. Aradaki farkı anlayabilmek için, onun “Küçük Havelmann”ını düşünmek gerekir. O masal, tümüyle düşseldir ve çocukluğun saflığını taşır. Bu üç öykü masala yaklaşmaktadır. İçine halktan gelme masal öğelerinin serpilmiş bulunduğu gerçekçi bir kompozisyon olarak görünürler. Bu arada her birinin kendine özgü bir özyapısı vardır. “Yağmur Perisi Trude” derin bir doğa duygusunu yansıtmaktadır; “Bulemann'ın Evi”, hortlaklı dünyasıyla Coşumcuların masal biçemini, özellikle E.T.A. Hoffmann'ı anımsatır; “Cyprianus'un Aynası”nda ise, sonradan Storm'un kaleminden çıkacak olan aile öykülerinin ilk örneğini görürüz.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 ... 44 »