Ana Sayfa » Yolculamak » Gençlik - I : 03
Bana öyle geliyordu ki, çerçevenin konulduğu yer iki verst (1) uzakta, bu çerçeveler de iki kat daha ağır olsa, daha hoşnut olacaktım. Nikolay'a bu yardımı yaparken, kendimi hırpalıyor, yormak istiyordum. Odaya döndüğüm zaman, o, pencerenin iki camı arasından çıkan ufacık tuğlaları, toz piramitlerini alıyor, elindeki kuş kanadıyla da tozları ve uyuşuk sinekleri dışarıya süpürüyordu. İçeri giren temiz, kokulu hava odayı dolduruyor, dışardan kentin gürültüsüyle bahçedeki serçelerin cıvıltıları duyuluyordu.
Bütün eşyalar bol ışıkla aydınlatılmış, oda neşelenmişti; hafif ilkyaz yeli cebir kitabının yapraklarını, Nikolay'ın saçlarını oynatıyordu. Pencereye yaklaşıp üzerine oturdum, bahçeye doğru eğilerek düşünceye daldım.
Benim için yeni, çok güçlü, aynı zamanda hoş olmayan bir duygu, birdenbire içimi doldurdu. Sarı saplı, yemyeşil, sivri uçlu taze otların yer yer fışkırdığı ıslak topraklar, üzerinde odun parçalarının, toprakların yüzdüğü güneş ışıklarıyla parlayan selcikler, tam pencerenin dibinde sallanan şişkin tomurcuklu, kızarmaya başlayan leylak dalları, aralarında uçuşan kuşların canlı cıvıltıları, üstündeki karların erimesiyle kararan ıslak duvar, en çok da bu kokulu ve nemli havayla neşeli güneş, çok güzel bir şeyi güçlü bir biçimde duyuruyordu. Bunları size gördüğüm gibi değil de duyduğum gibi anlatmaya çalışacağım. Her şey bana güzellikten, mutluluktan, erdemden söz açıyor; bunların hepsine ulaşabileceğimi; hepsinin birbirini tamamladığını; güzelliğin, mutluluğun, erdemin aynı anlama geldiklerini söylüyordu. Kendi kendime, “Bu denli kötü olduğumu, mutlu olabileceğimi ve gelecekte de mutlu olacağımı nasıl anlayamamıştım? Hemen, zaman geçirmeden değişip bambaşka bir insan olarak yeni bir yaşama başlamalı…” diyordum. Bununla birlikte, daha uzun bir zaman hiçbir şeyle uğraşmaksızın düşlemler kurarak pencerenin içinde oturdum. Yazın yağmurlu, kapalı bir günde uykuya dalıp, güneş batarken uyanarak gözlerinizi açtığınız zaman, pencerede rüzgârdan gerilmiş, çarpan keten perdenin aralıklarından, yağmurla ıslanmış yol boyunca sıralanan kayın ağaçlarının morumsu gölgelerini, batan güneşin ışıklarıyla aydınlanan bahçenin nemli yolunu, pencerede güneşin ışığı altında saydam gibi görünerek uçuşan sinekleri görüp, bahçedeki kuşların neşeli cıvıltılarını duyarak ve yağmurdan sonraki havanın kokusunu duyumsayarak, “Ne yazık ki böyle güzel bir akşamı uykuda geçirdim,” düşüncesiyle üzüntü içinde, hemen yaşamın zevkini anlamak isteğiyle bahçeye koştuğunuz oldu mu? Böyle bir şey başınızdan geçtiyse, işte bu an, o zaman yaşadığım o güçlü duygunun bir eşi olabilir.
III - DÜŞLEMLERİM
Kendi kendime, “Bugün tövbe ederek bütün günahlarımdan kurtulacağım, bundan sonra asla günah işlemeyeceğim,” diye düşündüm. (O anda bana en çok acı veren bütün günahlar aklıma geldi.) “Her pazar kesinlikle kiliseye gideceğim, döndüğümde tam bir saat İncil okuyacağım; üniversiteye gittikten sonra bana verilecek olan yirmi beş ruble aylığımın iki buçuk rublesini, onda birini, kimseye duyurmadan yoksullara dağıtacağım. Ama sokaktakilere değil, öyle kimseler arayıp bulacağım ki, bunlar, kimsenin tanımadığı bir öksüz çocuk ya da bir yaşlı kadın olacak. Kendi odam olacak (sanırım St. Jérôme'un odasını bana verirler), bu odayı kendi elimle temizleyip çok derli toplu tutacağım. İşlerimi hizmetçilere yaptırmayacağım, çünkü onlar da benim gibi insandır. Üniversiteye yürüyerek gideceğim. Bana da bir araba verirlerse onu satıp, parasını gene yoksullara ayıracağım. Ben her şeyi, her şeyi harfi harfine yapacağım. (O zaman bu her şeyin ne olduğunu sorsalar söyleyemezdim, ama pek mantıklı, ahlaklı, temiz bir yaşamın kuralları olduğunu açıkça anlayabiliyordum.) Ödevlerimi hazırlayacak, okunacak derslerime çok önceden çalışmış olacağım; öyle ki, ilk yıl sınıfın birincisi olup bir tez hazırlayacağım; ikinci yıl bütün dersleri önceden hazırladığım için doğrudan doğruya üçüncü sınıfa geçeceğim; böylelikle on sekiz yaşımda iki altın madalya kazanarak okulu birincilikle bitireceğim. Sonra
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 ... 49 »