Ana Sayfa » Yolculamak » Gençlik - I : 06
şaşırtmayan bu garip göz süzüşlerinin ne olduğunu anlayabildim. Luboçka da uzun denebilecek giysiler giymeye başlamıştı; çarpık ayakları, bu uzun giysiler altında hemen hiç görünmüyordu; ama kendisi, eskisi gibi çok mızmızdı. Şimdi o artık süvariyle değil, bir sanatçı ya da müzisyenle evlenmeyi düşlemliyor, bu düşünceyle ciddi olarak müzik çalışıyordu. Ancak sınavlarını bitirinceye dek bizim evde kalacağını anlayan St. Jérôme, bir kontun evinde kendisine iş buldu. O zamandan sonra, ev halkına bir tür küçümsemeyle bakmaya başladı. Evde çok az bulunuyordu; o sırada moda sayılan sigara içme hevesine kapıldı, ağzına bir mukavva tutarak, durmadan ıslıkla neşeli parçalar çalıyordu. Mimi, günden güne daha üzüntülü duruyor, sanki, biz çocukluktan kurtulup büyümeye başladıkça hiçbirimizden, hiçbir şeyden hayır ummuyor gibi görünüyordu.
Yemeğe indiğim zaman, salonda yalnızca Mimi'yi, Katenka'yı, Luboçka'yı ve St. Jérôme'u buldum. Babam evde yoktu, Volodya da odasında, arkadaşlarıyla birlikte sınavlara hazırlandığından, yemeğinin kendi odasına götürülmesini istemişti. Son zamanlarda, çoğu zaman evin büyüğünün oturduğu yere, yemekte Mimi oturuyordu. Hiçbirimiz onu saymıyorduk, öğle sofrası eski zevkini yitirmişti. Artık öğle yemeği annemin ya da büyükannemin zamanında olduğu gibi belirli saatte bütün aileyi bir araya toplayan, günü iki bölüme ayıran bir tören değildi. Sofraya geç gelmeyi yanlış saymıyor, çorbadan sonra sofraya oturuyor, şarabı bardaktan içiyor (bu işte St. Jérôme bize örnek olmuştu), iskemleye yayılarak oturuyor, yemek bitmeden kalkıyor, başka kuralsız birçok davranışta bulunmaktan çekinmiyorduk. O zamandan sonra, öğle yemeği eskiden olduğu gibi ailenin neşeli bir töreni olmaktan çıkmıştı. Petrovskoe'de böyle miydi? Saat ikide hepimiz yıkanmış, giyinmiş, yemeğe hazır bir durumda salonda durur, konuşarak yemeğin başlamasını beklerdik. Garsonların odasında saat daha ikiyi çalmaya başlarken, Foka, elinde peçete, ciddi ve ağırbaşlı bir yüzle, sessiz adımlarla içeri girer, sözcükleri uzatarak gür sesiyle, “Yemek hazırdır, efendim…” deyince hepimiz neşeli, hoşnut, büyükler önde, küçükler arkada, kolalanmış eteklerin hışırtısıyla, ayakkabıların, çizmelerin gıcırtısıyla yemek odasına doğru yürür, hafif hafif konuşarak yerlerimize otururduk. Ya da Moskova'da, yemek salonunda hazır sofranın başında yavaş sesle konuşarak (Gavrilo büyükanneme yemeğin hazır olduğunu haber vermeye gittiği için) onun gelmesini ayakta beklerdik. Birdenbire kapı açılır, entari hışırtısı, sürünen ayakların çıkardığı sesler duyulur, başlığında garip, mor bir kurdele bağlı olarak, yan yana, gülümseyerek ya da somurtarak (bu onun sağlığının yerinde olup olmamasına bağlıydı) yüzer gibi büyükannem ortaya çıkardı. Gavrilo koşarak onun koltuğunu yerleştirir, iskemle gürültüsü duyulur, iştahın habercisi olan bir duygu sanki soğuk bir dalga gibi sırtımızı okşardı. Kolalanmış, nemli peçeteyi alır, bir ekmek kabuğu çiğner, neşeli bir sabırsızlıkla masa altında el ovuşturarak başgarsonun herkesin konumuna, yaşına ve büyükannemin gösterdiği ilgi derecesine göre sırayla dağıttığı tabaklardaki çorbaya bakardık.
Bugün artık, yemeğe gelince hiçbir neşe, hiçbir coşku duymuyorum.
Rusça öğretmeninin nasıl çirkin bir çizme giydiği, Prenses Karnakovların volanlı giysilerinin biçimi ve başka şeyler konusunda Mimi, St. Jérôme ve kızların konuşmaları bana gerçekten bayağı gelir, canımı sıkardı; bunu Katenka'yla Luboçka'dan saklamaya da gerek görmezdim; oysa şimdi bu gevezelik, yeni, hoş ruh durumumu etkilemedi. Uysallığım üstümdeydi, onları neşeli bir gülümsemeyle dinlerken, St. Jérôme'dan büyük bir incelikle bana kvası uzatmasını rica ettim; yemekte konuşurken Fransızca söylediğim bir cümleyi, St. Jérôme'un “je peux” yerine “je puis” demek daha güzel olur diye düzeltmesini kabul ettim. Bununla birlikte, itiraf edeyim ki, iyiliğimi, uysallığımı kimsenin fark etmeyişi beni biraz üzüyordu. Yemekten sonra Luboçka, hazırladığı günah listesini bana gösterdi; bu davranışının çok iyi olduğunu, ama günahların her zaman herkesin içinde gizli kalmasının daha doğru olacağını söyledim, kısacası, “Bu gibi şeylerin böyle yapılmaması gerek,” dedim. Luboçka da:
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 ... 49 »