Ana Sayfa » Yolculamak » Gençlik - I : 10


GENÇLİK - I

LEV TOLSTOY

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 72


Birbirinin ardı sıra kiliseden çıkan ve bana bakan rahipler, acaba hakkımda ne düşünüyorlardı? Büyük olmamakla birlikte, çocuk da değildim, yüzüm yıkanmamış, saçım taranmamıştı, giysime kuş tüyleri yapışmıştı, fırçalanmamış çizmelerim çamur içindeydi. Bana bakan bu rahipler, içlerinden beni hangi sınıf insana benzetiyorlardı acaba? Bana dikkatle bakmalarına aldırmadan genç rahibin gösterdiği yöne ilerledim.
Hücrelere giden daracık yolda karşıma çıkan gür beyaz kaşlı, siyah giysili yaşlı bir adam, benden ne istediğimi sordu.
Öyle bir an oldu ki, içimde, “Hiçbir şey istemiyorum,” diyerek arabacının olduğu yere koşup eve dönme isteği duydum; ama adam, çatık kaşlı olmasına karşın bana güven verdi. Aradığım rahibin adını söyledim. Durumumu hemen anlamakta gecikmeyen yaşlı adam, geri dönerek:
- Gelin küçük bey, sizi götüreyim. Papaz efendi ayindedir; şimdi dönerler, dedi.
Kapıyı açtı, temiz bir aralıktan geçtik, yere serilmiş yol yaygılarına basarak hücreye girdik, sonra insanı yatıştıran, içten bir sesle:
- Siz burada bekleyin, dedi ve dışarı çıktı.
Bulunduğum oda çok büyük değildi, ama çok temizdi. Odanın bütün eşyası, içlerinde birer sardunya saksısı bulunan iki pencere arasında, üstü muşambalı küçük bir masa, üzerinde kutsal resimler duran bir raf, rafın önünde asılı duran bir kandil, bir koltuk, iki iskemleydi. Köşede, minesi çiçekle süslenmiş, zincirinde demir küreler sallanan bir duvar saati asılıydı. Tavana kireçle badana edilmiş çitelerle bağlı olan paravanaya (arkasında sanırım karyolası duruyordu) çakılı çivide iki papaz cüppesi asılıydı.
Pencereler, bir buçuk metre kadar ötedeki beyaz bir duvara bakıyordu. Pencereyle duvar arasında küçük bir leylak ağacı vardı. Odaya dışardan en ufak bir ses bile gelmiyordu; öyle ki bu sessizlikte sarkacın hoş ve tekdüze tıkırtısı, güçlü bir ses olarak duyuluyordu. Bu sessiz yerde yalnız başıma kalır kalmaz, bütün eski düşüncelerim, anılarım, sanki yokmuşlar gibi bir anda dağılıverdi. Anlatılmaz, hoş bir düşünceye daldım. Bu eskimiş astarlı, sararmış papaz cüppesi; üstünde madeni kilitleri olan bu yıpranmış, siyah deri ciltli kitaplar; yıkanmış, koyu yeşil dipleri ıslak çiçekler; hele saat sarkacının tıkırtısı, bana pek açık olarak, şimdiye dek tanımadığım dua, dinginlik, mutluluk dolu bir “inziva” yaşamını tanıtıyordu.
“Aylar, yıllar geçiyor; o adam yalnız, dingin her şeyi duyuyor, duasının kabul edildiğine inanıyor…” diye düşündüm. Bana bu denli çok şey anlatan bu seslerin uyumunu bozmamak için, kımıldamamaya, derin bir soluk bile almamaya çalışarak, yarım saat kadar iskemlede oturdum. Saat sarkacının da eskisi gibi sola daha güçlü, sağa daha hafif tıkırtıları sürüyordu.
VIII - İKİNCİ GÜNAH ÇIKARTMA
Rahibin ayak sesi, beni düşüncelerimden ayırdı. Ağarmış saçlarını eliyle düzelterek:
- Günaydın, bir işiniz mi var? dedi.
Beni kutsamasını rica ettim; sonra büyük bir zevkle, onun büyük olmayan sarımtırak elini öptüm.
Dileğimi bildirince, hiç ses çıkarmadan, kutsal resimlere yaklaştı, günah çıkarmaya başladı.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   ...    49   »